Kuyucaklı Yusuf / Sabahattin Ali #kom2018


Kuyucaklı Yusuf

Yazarı: Sabahattin Ali

Yayım Yılı: 1937


Bir kitap hakkında söyleyecek hiçbir şeyimin olmadığı iki durum vardır;

- ya kitap hakkında konuşmaya değmeyecek kadar kötü, basit ve önemsizdir benim için,

- ya da gerçekten harikadır; üzerine ne söylesem boştur, anlatılmaz yaşanır cinsten bir eserdir.

Tahmin edebileceğiniz gibi Kuyucaklı Yusuf benim için ikinci duruma muhteşem bir örnek. 

Şu anda bu koskoca dünya üzerinde kendisini düşünen bir tek kişi bile mevcut olmadığına o kadar emniyeti vardı ki, acı bir kabadayılıkla kendisi de hiç kimseyi düşünülmeye layık bulmuyor; fakat bundan, sebebini anlayamadığı bir üzüntü duyuyordu.

Kitapla ilgili yapılan yorumlara şöyle bir baktığımda herkesin Kuyucaklı Yusuf'la Kürk Mantolu Madonna'yı kıyasladığını; bu kitabın Kürk Mantolu Madonna kadar iyi olmadığını söylediğini gördüm ve açıkçası çok şaşırdım. 

Kürk Mantolu Madonna ile ilgili düşüncelerimin özeti şu şekilde: Bu kitapla ilgili özel olan şey ne anlattığı değil; nasıl anlattığı. Kısacası benim Kürk Mantolu Madonna'yı sevmemin, keyifle okumamın sebebi dil ve anlatımı, yazarın kalemi, duygu-düşünce tahlilleriydi. Yoksa kitapta işlenen kurgunun çok özel bir yanı yoktu bana göre.

Kuyucaklı Yusuf'un ise hem kurgusu hem de edebi estetiği hitap ediyordu okuyucunun duygularına. 

Bir kere girişi bile, hikayenin başladığı nokta bile öylesine çarpıcı ki ilk bölümü okuduktan sonra olan şeyi, anlatılanları, tanık olduğum sahneyi, tanıştırıldığım karakteri sindirmek için okumaya ara vermek zorunda kaldım. Daha ilk sayfasında okuru böyle etkisi altına almak, birden içine çekiverip onu allak bullak etmek her romanın, her romancının başarabileceği bir şey değildir bence. 

Onunla tanıştırıldığımız ilk andan itibaren Yusuf'un kaderinin kara bir kalemle çizildiği belliydi sanki. 

Romanın başlarında onu, istemeden, farkında olmadan Uğultulu Tepeler'in Heathcliff'ine benzettim ama aslında karakter olarak birbirlerinden çok farklılar. Yusuf Heathcliff gibi hırçın değildi bir kere. Yetimliğin verdiği o ezilmişlik, bastırılmışlık onda hırçınlığa sebebiyet vermemişti. Aslında onun hali bana daha çok dokundu; sessizdi, hep içine attı, çok doldu ama taşamadı. 


Kitaptaki köy/kasaba havası çok hoşuma gitti. Hikayenin arka planın o zamanların taşra insanını da bir kez daha görmüş, devrin zihniyetine tanıklık etmiş olduk. Olayların geçtiği zaman, 1900'lerin başı. Bu atmosferde mevki sahibi insanların bulundukları konumu kendi manfaatlerine kullanmak gafletinde olduklarını görüyoruz: karşımıza olabilğince yozlaşmış bir yönetici tipi çıkıyor. Fakat ne yazık ki bu artık bizim de yadırgadığımız bir durum değil. 

Bunun yanı sıra devrin günlük yaşayışı da harika bir gözlemcilikle aktarılmış okuyucuya. Ramazan ayının, bayram günlerinin, çocukların oynadığı oyunların tasviri yapılmış ki o günler, o yıllar gözlerimizde canlanabilsin; hala hatırlayanlar duygulansın, o devirden çok sonra yaşamışlar kıskansın. 

Olayların arasına iliştirilen kurum/düzen eleştirileri de çok yerinde ve bana kalırsa evrenseldi, bugün de geçerli olan durumlardı. Yeri geldiğinde yapılan bu değerlendirmeler dünün ve bugünün zihniyetinde pek bir şey değişmediğini gözler önüne seriyordu. Yazarın değindikleri, kız yetiştirme, evlilik, okulda verilen eğitim, devlet dairelerinde yapıl(may)an işler gibi meselelerdi. Romanın satır aralarından çekip çıkarılacak bu fikirler hakkında uzun uzun konuşulabilir, farklı açılardan konulara yaklaşılabilir. 


Okurken kitaptan İnce Memed havası aldım ki zaten Yaşar Kemal de, Sabahattin Ali Kuyucaklı Yusuf'u yazmasaydı, ben İnce Memed'i yazamazdım demiş. Gerçekten de Kuyucaklı Yusuf bir başkaldırı hikayesi, ama tamamlanamamış, devamı getirilememiş bir hikaye. Acımasızca hayatına son verilen Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf için tasarladığı devam hikayelerini yazamamış. Yaşar Kemal de adeta onun bıraktığı yerden kalemi devralmış ve İnce Memed gibi muhteşem bir direniş hikayesi yazmış. 

İnce Memed'e beni en çok etkileyen alıntılardan biri şuydu; "Konuşan insan öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuşmadı da içine gömüldü müydü sonu felakettir."

Öyle yer etmişti ki zihnimde, Yusuf her sustuğunda kulaklarımda bu alıntı yankılandı zaten. Artık İnce Memed'in devam ciltlerini okurken de Kuyucaklı Yusuf gelecek aklıma ve onun hikayesinin devamını da okuyor gibi hissedeceğim belki.

Kitap hakkında sonradan yaptığım araştırmalarla Kuyucaklı Yusuf'un edebiyatımızda bir dönüm noktası da teşkil ettiğini, öncü bir eser olduğunu öğrendim. O zamana kadar yazılan neredeyse her eserin odak noktasında batılılaşma, aydın/halk arasındaki çatışma ele alınırken ilk kez Kuyucaklı Yusuf'ta bu durum değişmiştir artık. O yıllara kadar yazarlar mevcut düzeni, sistemin boşluklarını ve yanlışlarını eleştirmek yerine köylü halkın aydınlara ve batıya bakışını sorgulamışlardı (Yaban, Vurun Kahpeye gibi). Sabahattin Ali ise kitabının merkezine batılılaşma sorununu değil, bürokrasideki çarpıklıkları, toplumsal hayattaki güçlü/güçsüz dengesini ve adaletsizliği koymuştur. 

Bu bakımdan Kuyucaklı Yusuf, İnce Memed gibi sonradan yazılacak ve sistem eleştirisi getirecek romanlara öncü olmuştur. 


Okumayanlar için keyif kaçıracak ayrıntılar vermekten kaçındım. Kitapla ilgili sevdiğim tonla şey var fakat bunları biraz da kişisel olabilecekleri için yazıma eklemedim. Okumayanlar için umarım teşvik edici, heveslendirici bir yazı olmuştur. 

Uzun lafın kısası, okuduğum iki Sabahattin Ali eserinden favorim Kuyucaklı Yusuf oldu. Kürk Mantolu Madonna da harika bir eser - hakkında düşüncelerimi okumak için buraya tıklayabilirsiniz - fakat Kuyucaklı Yusuf bende daha derin bir tesir bıraktı.

Bir de okurken sık sık bunu dinledim, çok sevdiğim bir şarkıdır, buraya da bırakayım.



*Bu kitap #kom2018 kapsamında okunmuştur. Etkinliğin detayları için şu yazıya göz atabilir, diğer katılımcıların bu etkinlik kapsamında yazdıkları yorumlara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.




























Yorum Gönder

13 Yorumlar

  1. Kuyucaklı Yusuf sevdiğim Türk Klasiklerindendir. Kitap hakkında bilmediğim bazı şeyleri de öğrenmiş oldum yazınız sayesinde. Kitap tanıtım / değerlendirme yazınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba
    Benim de favori kitabım Kuyucaklı Yusuf'tur.
    Kürk Mantolu Madonna kitabını okudum ama bu kitabın reklamı diğer kitaba göre çok daha fazla yapıldığından ses getirdi bana göre.
    İyi akşamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de öyle oldu, tıpkı Reşat Nuri'nin Çalıkuşu eserinin çok övülmesi ama bir o kadar güzel bir eser olan Acımak'ın onun gölgesinde kalması gibi. :')

      Sil
  3. Ya baştan sona katılıyorum size. Kürk mantolu Madonna, bu kitabın yanında benim için çok sönük kalıyor. Harika bir kurgu, duygusal, sanki bizden, içimizden gibi... Hatırlattığınız için teşekkürler!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı fikirde olmamıza çok sevindim. Ben teşekkür ederim :)

      Sil
  4. Yorumunuz çok bilgilendirici bende yakın zamanda okudum fakat dikkat etmediğim şeylerin farkına vardım. Kürk Mantolu Madonna ve Kuyucaklı Yusuf ikisi de gerçekten harika eserler. Yorumunuz için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuz için ben teşekkür ederim :')

      Sil
  5. harika bir kitap... keşke yazarın devamını yazamaya ömrü yetseydi. :(

    YanıtlaSil
  6. nilay güneş24 Ekim 2018 23:28

    2018 Ocak ayında internette kitap ararken kitapyurdu, babil gibi en bilindik sitelerde kafam karmakarışık şekilde geziniyordum. Bir satış sitesine denk geldim. O kadar kaliteli bir yapıları vardı ki denemekte fayda var dedim. Şimdi herkesin bildiği Kidega.com bu site. Sanırım kitap paketlerine verdikleri değeri ve şirin sürprizlerini seviyorum. Sebahattin Ali'nin hayatını o sitede okudum.
    Sonra Kuyucaklı Yusuf kitabını almak istedim. Aldığım kitap ciltliymiş. Kargo elime geçtiğinde o kadar mutlu oldum ki. Bu kadar değerli bir kitap ancak bu kadar özenli olarak basılabilirdi. O günden sonra hayatımda herşey değişti. iyiki tanımışım dediğim kitap satış sitelerinden oldu Kidega. Kitaplarda çok ucuz bu arada;)

    YanıtlaSil
  7. Yazarın üç romanını arka arkaya yaklaşık on sene önce okumuştum. O zaman en sevdiğim, bende en çok iz bırakan İçimizdeki Şeytan olmuştu. Kuyucaklı Yusuf'u ikinci sıraya, Kürk Mantolu Madonna'yı ise üçüncü sıraya alırdım. Son yıllarda insanlar Kürk Mantolu Madonna'yı o kadar beğeniyor ve övüyorlar ki kitabı tekrar okumak istedim. Bakalım fikrim değişecek mi?

    En kısa zamanda İçimizdeki Şeytan'ı okumanı öneriyorum. Sen ne düşüneceksin çok merak ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İçimizdeki Şeytan birkaç saat önce bitti. Etkileyici bir kitaptı, yine de Kuyucaklı Yusuf kadar sevemedim galiba. Düşüncelerimi toparlamam lazım :D

      Sil