Aylık Rapor | Mart 2020


-hala dışarıda gezen insanları görünce ben..-
#evdekal #hayatevesığar

En son martın on ikisinde çıkmıştım dışarı, bir arkadaşımızın doğum gününü kutlamak için buluşmuştuk kızlarla. Zaten tam da o gün gelmişti eğitime ara verildiği haberi. Sonraki gün son dersime de gittim ve o günden beri çıkmıyorum dışarı - zaruri olmadıkça. Haftada bir kere filan markete bir şeyler almak için çıktım sadece, bir de birkaç akşam babam arabayla şöyle bir gezdirdi havamız değişsin diye. 

Ben normalde de ev kuşu olduğum için zamanımı hep evde geçirmek pek zor gelmiyor bana. Yapacak bir şey illa ki var ya da en azından benim açımdan. En kötü tarafı babamın çalışmak zorunda oluşu. Sokağa çıkma yasağı gelse bile çalışacak çünkü sağlık sektörü için evde kalma gibi bir fırsat yok ne yazık ki. Her gün aklımız onda kalıyor ama yapacak bir şey yok, Allah'a emanet ediyoruz. 

Ayın sonlarına doğru bloga arka arkaya yazdığım iki yazıdan da anlaşıldığı üzere kendime biraz daha fazla zaman ayırabiliyorum hep evde olduğum için. Uzaktan eğitim normalinden - şaşırtıcı şekilde - daha yoğun gelse de hepimize bir şekilde evde olmak bu olumsuz tarafı nötrleştiriyor. En azından toplu taşımada vaktimiz boşa gitmiyor ve yorulmuyoruz. Dolayısıyla bu sistem değişikliği kitap okuma açısından bana iyi gelecek gibi görünüyor - henüz gelmedi.

Bu ay çevirip Eylül ayında teslim ettiğim Deccal'in baskı süreci bitti, kitabı artık raflarda ve internet kitapçılarında bulabilirsiniz. Ayların emeğini somut bir şekilde elimde tutmak harika bir duygu. Daha nice çevirilere diyorum ve bu ay neler yaptığıma geçiyorum.


NE OKUDUM?

*Black Skin White Masks / Franzt Fanon
*Dalgaların Sesi / Yukio Mishima
*Bağdat Yollarında / Güneli Gün
*Tuhaf Kütüphane / Haruki Murakami
*Edgar Allan Poe'dan Birkaç Öykü


Sistem değişikliğinin olumlu etkisini henüz göremediğimi söylemiştim. Yine de son üç kitabı iki hafta içinde okuduğumu düşünürsek bence yavaş yavaş kendini göstermeye başlamış. İlerleyen günlerde, sisteme de alıştıkça, bir düzen oturtunca daha çok okuyacağıma inanıyorum. 

Black Skin White Masks, bir ders için okumamız gereken bir kitaptı ki aslında ilk iki-üç bölümünden sorumluyduk. Fakat kitap o kadar ilgimi çekti ki hepsini okumaya ilk bölümden sonra karar vermiştim. Biraz uzun sürdü okumam, yazarın anlatımı biraz imalı, iğneleyici ve göndermeleri de boldu. Dolayısıyla okumak, anlamak çok kolay olmadı kimi zamanlarda ama anlatım öyle ya da böyle enfesti. Bu uzun süren okuma-anlama-sorgulama sürecinden büyük keyif aldım. Kitap, sömürgecilik ideolojisinin siyah insanlar üzerindeki olumsuz, yıkıcı etkilerine psikolojik olarak yaklaşan bir eser. Ben İngilizce çevirisini okudum, ekitap olarak bulmak mümkün. Türkçe çevirisi de mevcut, Siyah Deri Beyaz Maskeler olarak Cahit Koytak tarafından, sanırım Fransızca aslından çevrilmiş. Kitap hakkındaki yorumumu okumak için buraya uğrayabilirsiniz.

Yukio Mishima, okumayı çok istediğim yazarlardan biriydi ama bir türlü okuma girişiminde bulunmamıştım. Kütüphanede gezinirken bu kitabına rastlayınca neden şimdi olmasın dedim. Yazarın kalemi hakkında bir fikir edinmemin zamanı gelmişti. Dalgaların Sesi bence yazardan okunacak ilk kitap için güzel bir seçim, en azından bana göre. Çok yalın, dupduru, naif bir aşk hikayesiydi, ben beğendim. Yazarı okumaya devam edeceğim kesinlikle.

Bağdat Yollarında, okumaya birden karar verdiğim bir kitap oldu. Adını duymamla okumayı aklıma koymam bir oldu ve aynı hafta içinde okumaya başladım. İlk yarısı inanılmaz güzeldi, ama ikinci yarıda hayal kırıklığına uğrattı beni. Yine de çok sürükleyici ve ilginç bir hikayeydi. Yorumumu şuradan okuyabilirsiniz.

Okuduğum makalelerden fenalık gelince -gerçi onlar da ilginç, okuması kimi zaman zevkli metinler ama- dün akşam niyeti bozdum ve bu gece bir kitap bitireceğim diye şartlandırdım kendimi. Ne okusam diye geçen bir yarım saatin sonunda Tuhaf Kütüphane'yi seçtim. Hem Murakami okumaya devam etmek istiyordum, hem kitap illüstrasyonluydu, hem de konusuyla ilgimi çekiyordu zaten. Fakat bu kadar çabuk biteceğini tahmin etmemiştim. En fazla kırk dakika filan sürmüştür okumam. Kısa bir hikayeydi ama tümüyle sembolik olması üzerinde bir müddet düşündürdü. Yine soyut bir hikaye oluşuyla beğenimi kazandı. Ayın son gününde böyle bir hikaye okumak da benim açımdan moral kaynağı oldu biraz. İyi bir karar vermişim. 

Şimdi fark ettim de bu ay hep daha önce okumadığım yazarlardan okumuşum, bu planladığım bir şey değildi. Planlasam zaten kesin amacıma ulaşamazdım. Yeni yazarlarla tanışmak, dahası bu yazarlara devam etme isteği uyandıracak kitaplarına denk gelmek bence çok hoş. Bu ay bunu yaşamış oldum, yeni yazarlar keşfettim ve hepsinin tarzını da beğendim. Bunu haneme artı olarak kaydediyorum. 

Bir de belli bir süre içinde değil de ay boyunca elime alıp okuduğum Poe derlemesi vardı. Karanlık Şato'nun bu ayki okuması Poe/Lovecraft'tı. Ben Poe okumayı seçmiştim, geçen aylarda ilk kez okuduğum Lovecraft'a pek ısınamamıştım. Bu ay da  aslında Poe'dan daha önce okumadığım yeni öyküler okumayı planlıyordum ama risk almayı sevmediğimden olsa gerek hep sevdiğim öyküleri yeniden okurken buldum kendimi: Oval Portre, Kara Kedi, Boşboğaz Yürek, Kuyu ve Sarkaç bir kez daha keyifle okuduğum öyküleri oldu. Bunların yanında Kalabalıkların Adamı  ve Diri Diri Gömülme hikayelerini ilk kez okudum. İkisi de güzeldi.


NE İZLEDİM?

*The Sheik (1921)
*The Birth of a Nation (2016)
*Goodbye Bafana (2007)

Bu üçü, bir dersimizde işlediğimiz ırkçılık-sömürgecilik ideolojisi ve oryantalist ideolojiyi anlamak, yansımalarını sinemada görmek için izlediğim filmlerdi. İlki beni çok şaşırtan bir film oldu, ödevim için filmdeki oryantalist bakış açısını değerlendirmiştim. Buraya da bir yazı yazabilirim diye düşünüyorum. Diğer iki yapım çok başarılıydı, duygusallardı elbette. Goodbye Bafana, Nelson Mandela'nın hapishane yıllarında ona gardiyanlık eden kişiyi odak alarak o dönemi anlatan bir hikayeydi. The Birth of a Nation, bir yeniden çekim, eskisini izlemedim ama bu da çok çok güzeldi. Böyle filmler seviyorsanız -ırkçılık, sömürgecilik temalı- son iki filmi kesinlikle izlemelisiniz.

*The Invention of Lying (2009)
*The Platform (2020)
*Karakomik Filmler (2019)
*The Mask (1994)

Netflix'den izlediğim dört film. İlki tavsiyelerini titizlikle dikkate aldığım bir hocamın önerisiyle izlediğim bir film oldu. Filmin konusu, kurgulanan dünya filan çok ilginçti. Daha güzel hikayeler de çıkabilir bence bu konseptten ama filmin işlediği hikaye de izletiyordu kendini. Bir takım düşünceleri sorgulatması açısından da hoştu. İzlemekten keyif aldım. 

Karakomik Filmler merak ettiğim bir filmdi ama Netflix'e gelene kadar izleme girişiminde bulunmamıştım hiç. İki ayrı filmden oluştuğunu ve bu filmlerden ne beklemem gerektiğini biliyordum. Cem Yılmaz aslında çok çok farklı bir iş yapmamış bana sorarsanız. Bence kendisi boş komedi yapan biri değil zaten. Özellikle ilk film, İki Arada, çok çok hoşuma gitti, hem hikayeyi hem de oyunculuğunu çok beğendim. Ocakta çıkan ikili de Netflix'e gelir umarım. Bu ikisinden sonra, bir miktar beklenti de oluştu artık içimde, ne yalan söyleyeyim.

The Platform'u herkes izledi sanıyorum, sosyal medyada çok yorum gördüm. Güzel filmdi, tümüyle metaforikti. Yine de bilmediğimiz, farkında olmadığımız bir şey de anlatmıyordu yani. Sadece konsept, içinde yaşadığımız gerçekliğin basit bir şekilde resmedilmiş haliydi aslında. Anlatmak istediğini ayrıntılara gizlememişti film, açık seçik ortadaydı mesajı da. Son  derece umutsuzdu da. Kendi içinde, tutarlı bir hikayesi olmaması da sonun o şekilde olmasına neden olmuş, şaşırmadım. Her şeye rağmen izlemek keyifliydi.

Maske'yi, Jim Carrey'li maskeyi bizim nesilden sevmeyen var mı zaten?

*Komşum Totoro (1988)
*Gökteki Kale (1984)
*Küçük Cadı Kiki (1989)


Miyazaki filmleri Netflix'e gelmeye başladı ya eskiden part part, bazen dona dona izlediğim filmleri yeniden izlemek şenlik oldu! Üçünü izleyebildim bu ay, gerisi de gelmeye devam ediyor ve ben izleyemeden geçirdiğim her gün heyecanla sabırsızlanıyorum :D Ödevlerim filan bi bitsin bu izlediklerim de dahil, birkaç gün süren bir maraton yapmayı planlıyorum.

*Crash Landing on You | 5 Bölüm

Hyun Bin çok sevmem filan diye dolanıyordum etrafta ama bu diziyi izlerken hayran hayran seyrediyorum adamı. Daha beş bölüm izleyebildim, bölümleri de yarım yarım izliyorum anca. Güzel ve eğlenceli bir dizi, bence izlemeye değer.

*Elveda Rumeli | 38 Bölüm

Diziyi seven herkes gibi, dizinin 54. bölümün sonuyla final yapmasını isterdim. Tabii bu dizinin amacına uygun bir final olmazdı ama en azından elimizdeki finalden daha anlamlı ve daha mantıklı olurdu. Hadi 54 de yapmanız final, 77. bölümde güzelce toparlayıp şu diziye hak ettiği gibi bir son yazsaydınız. 

Balkan kültürüne ve müziklerine ilgim olduğunu söylerim hep, diziyi de bu yüzden çok sevdiğimi söylemiştim geçen yazılarımda. Ama bir yanlışım var; tam tersi aslında. Balkanlara olan ilgim bu diziyle başladı aslında benim. Çok seviyorum bu diziyi, öyküsünü de karakterlerini de, müziklerini dee! Son altı bölümü bu diziye ait kabul etmiyorum. Yıllar içinde tekrar tekrar izleyeceğime de eminim. Kendini fena özletiyor çünkü...


NE DİNLEDİM?

Elveda Rumeli etkisiyle dizinin müziklerini bol bol dinledim yine. Dizideki güzel şarkılardan bazılarını seslendiren Yasemin Göksu'nun başka şarkılarını da keşfettim, dinledim. Bunun dışında yeni bir şey de keşfetmedim sanırım. Dönüp dolaşıp hep dinlediğim şarkıları dinledim. 

NE YAZDIM?







SIRADA NE VAR?

Bu akşamüstü itibariyle Murakami'nin Uyku öyküsünü de okuyup bitirdim. Tuhaf Kütüphane'den daha çok beğendim bu öyküyü. Sonunu sevmeyen çok fazla kişi var ama nedense benim hoşuma gitti. Bu ay en az bir tane daha Murakami okumak, ucunu bırakmamak istiyorum. 

Ödevim için Vurun Kahpeye'yi bir kez daha okumam gerekiyor. Geçen gün başladım biraz ama inceleyerek okuduğum için yavaş gidiyor. Bir de onun hakkında başka inceleme yazıları da okuyacağım aynı zamanda. Bu bütün aya yayılan bir okuma olacak büyük ihtimalle. 

Bu ay kalemini keşfetmek istediğim yazarlardan biri Salman Rushdie. Özellikle geçtiğimiz dönemden ilgim vardı kendisine, bu dönemde bir dersimizde, sömürgecilik dönemi sonrası yazarlar arasında adı ve fikirleri geçtikçe ilgim artıyor. Doğu, Batı kitabı ile başlamak istiyorum onu okumaya. 

Geçen hafta internetten Freud okumak için nereden başlamam gerektiğine bakıyordum, okuma rehberlerini inceliyordum. Sonra Netflix'e Freud isimli dizi geldi, biraz şaşırdım biraz da korktum açıkçası. Diziye başladım, henüz bir bölüm izleyebildim ama şimdiden beğendiğimi söyleyebilirim. Dizinin havası özellikle çok hoşuma gitti. Ayrıca Freud okumak konusunda daha da heveslendirdi beni. Vakit bulabilirsem bu ay bir biyografisini okuyarak başlamak istiyorum. 

Bir de bu ay, çerezlik dediğimiz, kafa dağıtıcı, sürükleyici ama okuduktan sonra hemen unutulabilecek bir kitap da okumak istiyorum. Kitaplığımda gözüme kestirdiğim böyle birkaç kitap var. Bazen gerçekten kafa dağıtmaya ihtiyacım oluyor, özellikle evden çıkamadığımız şu günlerde..

Karanlık Şato'daki okumaların bu ayki teması korku/gotik türünde çocuk ya da genç yetişkin romanlar. Kitaplığımızda bir seri var, Tuhaf ve Tehlikeli Bir Macera diye, kardeşimin çocukluğundan kalmış. Belki onu okurum ama Neil Gaiman'ın Koralin'ini tekrar okumak için de güzel bir vesile olabilir bu tema. Belki ikisini de okurum, sonuçta istemek parayla değil :D

Crash Landing on You izlemeye  devam edeceğim ama biter mi bilmiyorum, çok yavaş izliyorum onu da. Dediğim gibi Miyazaki izlemeye de devam, çünkü onun filmleri beni mutlu eden şeylerden biri olmuştur hep. Yine mutlu olmak, moral bulmak için Friends'e yeniden başladım geçen gün. Üç bölüm izleyebildim şimdiye kadar, her gün bir bölüm şeklinde. Etkisini hemen göstermeye başladı aslında, çok çok özlemişim. Freud da izliycem fırsat buldukça ama o da bitmez büyük ihtimalle bu ay. 

Bir ödevim için de Hakan Muhafız izlemeye başladım bugün. Normalde hiç merak etmiyordum, izlemek istediğim söylenemezdi yani. Fakat ödevim için iyi malzeme verebileceğini düşündüm. Bir bölüm izledim daha ama ilk bölümden sıkılmaya başladım, nasıl bitecek bilmiyorum. Ama bitmek zorunda, belki de bu ay bitirdiğim tek dizi bu olur. 


Siz bu ay neler yaptınız?
Benimle paylaşın!
Ve
Evde Kalın, sağlıcakla kalın!

Yorum Gönder

11 Yorumlar

  1. Aylık raporunu ikiye bölerek paylaşmayı hiç düşündün mü? Bence düşünmelisin :) Genelde böyle uzun içerikleri direkt geçiyorum, ama dilin özenli, blogun güzel görünüyor, sonuna kadar getirdim, bir "aferin" gibi bir şey alabilirim :) Yazının başında geçen şu cümle ülke olarak halimizi kısmi olarak özetliyor: "bir de birkaç akşam babam arabayla şöyle bir gezdirdi havamız değişsin diye". Aslında arada geçen bazı şeylerle ilgili de söylemek istediklerim var, ama o kadar çok konu hakkında minik yorumlar yazabilirim ki hiçbirini yazmayacağım, yoksa çok karışacak :) Neşeli ve sağlıklı sevgilerle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Naçizane, "Aferin" :D Daha doğrusu, teşekkür ederim. İkiye bölmeyi düşünmedim, önerin için çok teşekkür ederim ama doğru olur mu bilemedim. Bunun yerine kendimi tutmaya ve ayrıntılara çok fazla girmeden yazmaya çalışacağım aylık raporlarımı. Güzel yorumların için de tekrardan teşekkürler :')

      Sil
  2. Ooooo, ilk çevirini artık bizler de okuyabileceğiz demek. Tebrik ederim, umarım başarılarının devamı gelir. Baban içinse bol dualar ediyorum, Allah sağlık çalışanlarımızı korusun.

    YanıtlaSil
  3. Baştaki gif ve açıklaması çok eğlenceli olmuş :))
    Yazını okurken evde olsak da kitaplar, diziler, filmler derken dolu dolu bir ay geçirebiliyoruz diye düşündüm. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet kesinlikle, ben evde kalıp da sıkılan insanlardan değilim. Yapacak bir şey illa ki oluyor. Yine de dışarıya çıkamamak - hani bu zorunluluk insanı biraz germiyor değil. Umarım atlatırız bu günleri yakında :')

      Sil
  4. Friends tam ruh halini düzeltecek dizi. Miyazaki filmlerinin Netflix'e gelmesi güzel haber. 5-6 filmini izlemiştim ama izlemediklerime de bakarım. Elveda Rumeli'de zaman atlaması olunca çocukların büyümesi, hepsinin ayrı hikayesinin olması benim hoşuma gitmişti. Eğer devam etmesine izin verilseydi güzel ilerlerdi bence. Yazık oldu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elveda Rumeli konusunda böyle düşündüğünü duyduğum ilk kişisin sanırım Şule abla :D Gerçi zaten arkadaşlarımdan filan izleyen yok diziyi de, şaşırdım görüşünü okuyunca. Belki o zamanlar, bu sezonu yayınlandığında izleseydim ben de beğenirdim. Ben o zamanlar diziyi Vahide olayından sonra izlemeyi bırakmıştım. Ruhsal çöküntü yaşatmıştı çünkü bana :D

      Sil
  5. Selamlar blogunuzu takipteyim sizde blogumu takip edip son yazıma yorum atarsanız çok ama çok mutlu olurum :)

    YanıtlaSil