Black Skin White Masks / Frantz Fanon | Kitap Yorumu


Black Skin White Masks

Frantz Fanon

Özgün Adı: Peau noire, masques blancs

Yayım Yılı: 1952


The first thing that the black man wants is to say no.

Black Skin White Masks, aslında bir dersim için yalnızca birkaç bölümünden sorumlu olduğum bir kitaptı. Fakat o birkaç bölüm beni o kadar etkiledi ki geri kalanını da okumadan edemedim. Bu yılın en düşündürücü, dolayısıyla en düşünsel olarak en verimli okumalarından biriydi benim açımdan. Kurgu-dışı bir kitap olmasına rağmen kendini ilgiyle ve hevesle okutan bir kitap oldu Black Skin White Masks. Ben kitabı İngilizce çevirisinden okudum ama sonra merak edip baktım, Türkçe çevirisi de mevcutmuş. İlgilenenler için kitap, "Siyah Deri Beyaz Maskeler" adıyla Cahit Koytak tarafından dilimize çevrilmiş. 

Black Skin White Masks, sömürgecilik ideolojisinin siyah insanlar üzerindeki negatif, daha doğrusu yıkıcı etkisini ortaya koyan bir kitap. Bir psikoanalist ve sosyal filozof olan Fanon, sömürgeci ve sömürülen tarafların psikolojilerini çözümlemek için kendi gözlemlerini kullanıyor. Ayrıca kendininkilerin yanı sıra, başka insanların deneyimlerini ve konuyla ilgili yazılmış kitaplardan karakter analizlerini de anlatısına dahil ediyor. 

Bu açıdan kitap konuyu psikolojik olarak ele alan ilk eser niteliğinde. Fanon, ikinci sınıf olmaya mahkum siyah insanın, devamlı beyaz olma, daha doğrusu beyaz tarafından kabul edilme çabasına vurgu yaparken, diğer yandan beyaz insanın kendi üstünlüğü ile başı dönmüş halde belli bir insanlık düzeyine ulaşmayı amaçladığından bahsediyor: the white man is sealed in his whiteness. the black man in his blackness. Siyah ve beyaz sözcüklerinin tanımı ve bu tanımların içerdiği çağrışımlar dahi dünya görüşümüzün renklere verdiğimiz anlamları bile nasıl etkilediğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. 

Kitap boyunca yazarın odaklandığı nokta sömürgecilik ideolojisinin sömürülen insanların üzerinde yarattığı aşağılık kompleksi. Bu kompleks yüzünden kendini beyazdan aşağı gören insanın, ironik bir şekilde, kendinde onu tanımlama ve o tanımın içine hapsetme hakkı gören sömürücüye karşı geliştirdiği hayranlığı, onun gibi olma isteğini ele alıyor. Anlattığı hikayeler, bunun gibi bir psikolojik durumun bize hiç de yabancı olmadığını gösteriyor aslında. Kitabı okurken sık sık benzer örnekler canlandı kafamda. Bizim toplumumuzda da aynı kompleksi görmek zor değil bence. Anadili gibi yabancı dil konuşmak için çabalamak, aksanlı konuşanları hor görmek, çağdaş, medeni olmak için Avrupa'yı, Avrupalıyı ölçüt almak gibi mesela. Yüzeysel tutum ve davranışlarla ideal modern insan olduğunu sanmak... Rise of Empires örneğinde herkes Türk oyuncuların İngilizcesini eleştirdi. Sanki herkes bir İngiliz, bir Amerikalı gibi İngilizce konuşmak zorundaymış gibi... Anlaşıldığı sürece, iletişim gerçekleştiği sürece bunun ne önemi varsa artık. 

Kendi değerlerini küçük görerek, kendi dilini yabancı sözcüklerle bizzat kendin asimile ederek, kendi kültürünü ve tarihini, kendince daha yüce saydığın bir kültür ve tarihle yarışa sokup her yaptığın ve söylediğinle ona ulaşmayı arzulayarak ancak kendi kimliğine yabancılaşırsın. Dediğim gibi, bunu içinde bulunduğum toplumda da gördüğüm için Fanon'ın sözünü ettiği bu "kendine yabancılaşma" olgusu kitapta beni en çok etkileyen ve düşündüren şey oldu.

Fanon'a göre kendini özgür kılmanın yolu, başkalarının senin hakkında yaptığı tanımlamaları tanımamaktan geçiyor. Bu bağlamda yazar, beyaz olmak için, onlar arasında bir yer bulmak için çabalayıp duran siyahın, kendi kimliğinden uzaklaşıp kendi benliğine yabancılaşmakla kalmayıp asla bir beyaz da olamadığından bahsediyor. Böyle bir insanın, arada, arafta kaldığı ve kimliksiz, amaçsız olduğu için başkaları tarafından tanımlanmaya mahkum olması şaşırtıcı değil elbette. Bu yüzden, kendi kimliğini yaratma, kendi kendini tanımlama sürecinde kişi, onu tanımlamak isteyeni ölçüt almamalı; kendi değerlerini, tanımlamalarını kendi yaratmalıdır.

Siyah/beyaz ayrımcılığı bizim toplumumuzda çok derin bir sorun teşkil etmiyor belki ama aynı türden ötekileştirme örnekleri ne yazık ki bizde de mevcut. Ayrıca yazarın ele aldığı ön yargılar bizim zihnimizde bile ne kadar yer etmiş çok şaşırdım. Düşününce , gerçekten de, bizim için "öteki" olan unsurlar hakkında, doğru olup olmadığı sorgulanmadan kabul ettiğimiz düşüncelerimiz - önyargılarımız var. Ders için daha önceden Giambattista Vico'dan okumalar yapmıştık. O da herkesin bir başkasını kendi bakış açısına göre değerlendirdiğini, her değerlendirmede yalnız kendini kıstas aldığını söylüyordu. Aynı şeyi bu psikolojide de görmek mümkün. Bir "yabancı", "öteki" yaratmak işte bu kadar basit aslında. 

Fanon'ın anlatısı okuyucuya konuyla ilgili sınırsız bir bakış açısı sunuyor ve verilen örnekler, anlatılan hikayelerle akıllarda, çevremizdeki benzer zihniyetleri canlandırmak hiç de zor olmuyor. Bu tür konulara ilginiz varsa ve böyle kitaplar okumaktan hoşlanıyorsanız Black Skin White Masks, mutlaka okumanız gereken kitaplardan biri. Bana kalırsa bir klasik...

What matters is not to know the world but to change it.


Siz Black Skin White Masks'i okudunuz mu?

Hakkında neler düşünüyorsunuz?

Benimle paylaşın!

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Çevirisine de bir baktım ben, güzel görünüyordu. Umarım okur ve beğenirsin :')

    YanıtlaSil
  2. Eserin çok iyi olduğunu anlayabiliyorum, kaleminiz de çok ustaca bu arada. :)

    YanıtlaSil