Yerdeniz Büyücüsü / Ursula K. Le Guin | Kitap Yorumu #yerdeniz1

 


Yerdeniz Büyücüsü

Yazar: Ursula K. Le Guin
Çevirmen: Çiğdem Erkal İpek 
Yayım Yılı: 1968 (Metis 1994)
Tür: Fantastik

★★★

"Bir mum yakan bir gölge yaratır."


Sonunda bir kitap yorumu ile yeniden merhaba.


Yerdeniz Serisi, okumak istediğim, çok merak ettiğim serilerden biridir. Yakın zamana kadar seriyi okumayı erteliyordum, tek cilt baskısını alınca okurum diyordum ama sonra seriyi bu baskıdan okumanın zor olabileceğine karar verdim. Hem de daha fazla beklemek istemedim ve serinin ilk kitabını sepetime ekleyiverdim. O günden beri de okunacaklar rafımda sırasını bekliyordu Yerdeniz Büyücüsü. 


Seri hakkında bugüne dek duyduğum şeyler hep olumluydu. Hep övüldü bana bu seri ve bu durum farkında olmadan bende bir beklenti oluşturmuş haliyle. Kitap bu beklentimi karşıladı mı, ne derece karşıladı bundan bahsetmek istiyorum biraz. 


Önce kısaca konusundan bahsedeyim; ergenlik çağında bir kahramanımız var, ismi okuyucuda saklı ama herkes ona Çevik Atmaca diyor. Bu çocuğumuz çok büyük bir güce sahip, herkes bunu diyor bunu söylüyor. Çevik Atmaca bir takım olaylar sonucunda bir büyücü okuluna gidiyor ve orada büyü eğitimi alıyor. Gerisi spoiler olacak, bu kadarını bilin yeter bence. Ben bu kadarını bile bilmiyordum, seviyorum konunun dahi sürpriz olmasını. 


"Duyabilmek için susmak gerekir."


Kitap hakkında kişisel görüşlerime geçmeden önce bir noktaya değinmek ve bu husus üzerindeki düşüncemi de belirtmek istiyorum. Belki görmüşsünüzdür - okuyanlar kesin görmüş ve duymuş, belki de aynı şeyi söylemiştir okurken - kitaptaki bazı olaylar ve karakterler Harry Potter'a benzetiliyor. Kimisi için hoş bir benzerlik olmuş bu ama çoğu kişinin J.K Rowling'i yerer şekilde yorum yaptığını gördüm bu konuda. Harry Potter'ın orijinal olmadığını, Rowling'in Le Guin'i taklit ettiğini söyleyenler olmuş; bunları görünce çok üzüldüm. Bir zamanlar bende de birbirine benzeyen iki şey gördüğümde, hangisi önce yaratılmışsa onun özgün olduğunu düşünme eğilimi vardı. Geçen dönem aldığım derslerde ise -yeniden yazım/yaratım- olgusunu inceleyince bunun tam olarak böyle olmadığını anladım. Yani bu kanıya varmak, hangisinin orijinal hangisinin "çakma" olduğunu söylemek öyle kolay bir şey değil, yargısız infaza giriyor. 


Bunu Borges şöyle anlatıyor mesela, bu alıntısına bayılıyorum:


"Ben yazmam, yeniden yazarım. Cümlelerimi oluşturan benim hafızamdır. O kadar çok okudum ve o kadar çok dinledim ki... İtiraf ediyorum: Ben kendimi tekrar ediyorum. Doğru, başkalarından aşırıyorum. Her birimiz, bizden önce çoktan yazıya dökülmüş milyonlarca önemli eserin varisleriyiz. Hepimiz kopyacıyız ve yazdığımız öykülerin hepsi zaten daha önce anlatıldı. Artık özgün hikaye diye bir şey yok."


(I do not write, I rewrite. My memory produces my sentences. I have read so much and I have heard so much. I admit it: I repeat myself. I confirm it: I plagiarize. We are all heirs of millions of scribes who have already written down all that is essential a long time before us. We are all copyists, and all the stories we invent have already been told. There are no longer any original stories.)


Düşünün, bunu Borges söylüyor ve aslında haksız da sayılmaz. Bugün özgün sandığımız, özgün addedilen eserler belki de esin kaynakları, orijinalleri bilinmeyen, saklı kalan veya artık unutulan eserlerdir. Bahsettiğim derslerden birinde Shakespeare'in Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı öyküsü bu çerçevede inceleniyordu ve içinde neler olduğunu görünce gerçekten çok şaşırmıştım. Parçalarına inildiğinde hangi eserlerden yansımalar olduğunu görünce Shakespeare'e de taklitçi demek işten bile değil aslında ama dediğim gibi durum bu kadar basit değil; bu etiketi yapıştırmak kolay değil, olmamalı. Tarih boyunca o kadar çok şey üretildi; o kadar çok hikaye anlatıldı, yazıldı ve yeniden yazıldı ki neyin özgün neyin taklit olduğunu ayırmak bence çok zor bir iş, hatta çoğu zaman yanıltıcı olabilir. Dediğim gibi özgün görülen eserlerin kaynakları ya da esinleri, yeniden yazımlar, uyarlamalar sonucunda unutulmuş olabilirler. Okuduğumuz eserlerin kaynağını, insanların düşünmeye, konuşmaya ve anlatmaya başladığı zamanlara kadar takip edemediğimiz için de kimilerini kendisinden sonra gelenler için kaynak addetmişiz. 


Şimdi, mevcut durumda J.K Rowling Le Guin'den esinlenmiş, hatta bazılarının kaba tabiriyle ondan "çalmış" gibi görünse de bu hikayenin, ya da hikayeyi oluşturan, benzerlik arz eden unsurların başka bir yerden gelmediğine nasıl emin olabiliriz? Le Guin'e bu hikayeyi yazarken esin veren ona kaynak olan bir veya birden fazla, hatta belki pek çok eser, anlatı olmadığını nasıl bilebiliriz? Sizce de bu biraz imkansız değil mi? Ben bu konuda Borges'e katılıyorum ve gerçekten herkesin yazarken, bir şey üretirken başka bir şeyden, başka şeylerden esinlendiğini düşünüyorum. Bunda yanlış olan bir şey de yok bence çünkü bildiğimiz, bilebildiğimiz her şey bence böyle oluştu. Borges "artık özgün hikaye yok" derken aslında kendi zamanını kastetmiyor bence, bu uzun zamandır geçerli olan bir durum bana göre. 


Rowling'i savunmak için kolları sıvadığım sanılmasın; aynı şeyleri kısaca da olsa Ruhlar Evi için de söylemiştim. Ondaki Marquez esintilerinin de yine aynı suçlamayla yorumlandığını görüp bu düşüncemi paylaşmıştım. Mesela yine keyifle okuduğum Bağdat Yollarında kitabının başında yazar kitabı tanımlamak için aynen şu cümleyi kullanmıştı: "Binbir Gece Masalları'ndan ödünç alınmış, çalınmış ve uyarlanmış sihirli serüvenlerden oluşan pikaresk roman." Bu kitabı okurken mesela, Binbir Gece Masalları'nı bilmemek değil aksine bilmek, okuma keyfini arttırıyor. Yani kitabın özgün olduğunu düşünmek değil, başka hikayelerden referanslar ve uyarlamalar olduğunu görmek insana hoş geliyor. Elbette bundan hoşlanmayanlarımız da vardır ama dediğim gibi zaten hiçbir şey özgünlüğünden emin olamayız. Tadını çıkarmaya bakalım derim. 


Bu yüzden Yerdeniz Büyücüsü'nü okurken Harry'e (belki) esin olan Çevik Atmaca'yı, Dumbledore'a (belki) esin olan Nemmerle'yi görünce mutlu oldum. Ayrıca genel anlamda söylüyorum, kitabı okurken kendimi Harry Potter ve Yüzüklerin Efendisi karışımı bir kurgu okuyor gibi hissettim ki bundan daha güzel başka bir şey düşünemiyorum kendimce :D


Kitabı beğendim. Anlattığı hikaye çok güzel, sürükleyici, merak uyandırıcı. Anlatımı son derece akıcı ki bunu beklemiyordum hiç. Ben zor okunacak diye hazırlamıştım kendimi ama gerçekten aktı gitti, nasıl ilerledi anlayamadım. Hikayenin tümüyle vermek istediği mesaj çok hoşuma gitti. Yazarın bu mesajı böylesine fantastik, ilginç ve aynı zamanda eğlenceli bir kurguya başarılı bir şekilde yedirmiş olması ve bunu okuyucunun gözüne gözüne sokmaması, hikaye içinde bunun hiçbir şekilde sırıtmaması benim açımdan kitabın en büyük artısıydı. "Büyümek" dediğimiz şeyin ne olduğunu aslında bu hikaye ve içindeki sembollerle somutlaştırıyor yazar. Bunu kendisi de kitabı anlatırken söylüyor aslında, okuyucusuna ipucu veriyor biraz. Diyor ki:


"Sanırım Yerdeniz Büyücüsü'nün en çocuksu yanı konusu: Büyümek. Büyümek, benim yıllarımı alan bir süreç oldu; bu süreci otuzbir yaşında tamamladım - ne kadar tamamlanabilirse; o yüzden de çok önemsiyorum. Çoğu genç de önemser. Ne de olsa esas işleri budur: Büyümak."


Bence, hayali bir evren olan Yerdeniz'de büyücülük yolunda attığı adımlarla büyüme yolunda ilerleyen Çevik Atmaca'nın hikayesinde, çoğumuz kendi büyüme hikayemizi görebilir, bulabiliriz. Henüz büyümüş hissedemeyenlerimize büyüme konusunda rehberlik edebilir, büyüdüm sananlarımıza da acı gerçeği yansıtan bir ayna işlevi görebilir Yerdeniz Büyücüsü. 


Goodreas'te kitaba üç yıldız verdim, neden iki yıldız eksilttiğimden bahsetmek istiyorum şimdi; yani kitapta sevmediğim, hoşuma gitmeyen neler vardı bunları anlatmak istiyorum. Aslında bu söyleyeceğim şeyler genel anlamda kitap hakkındaki olumlu düşüncelerime ağır basmıyor. Sadece eksik ya da zayıf bulduğum birkaç nokta oldu, bunları belirtmeden de geçmek istemiyorum. 


Öncelikle, kitabın son cümlesini okuyup kapağını kapattığım anda hissettiğim şey kesinlikle güçlü bir merak duygusu değildi. Seri kitaplarda her kitabın sonunda okuyucuyu bir sonraki kitabı okumaya iten bir gizem, bir soru kalmalıdır ortada. Yerdeniz Büyücüsü kitabın başından beri okuyucusuna merak ettirdiği şeyleri toparladı, hikayeyi açık bir nokta kalmayacak şekilde tamamladı ve okuyucusunu tabiri caizse kapıya kadar geçirdi. Geride merak edeceğimiz, kafamızı kurcalayan bir şey kalmadı; gözümüz asla arkada kalmadı. Bir yerde Yerdeniz'in üç ayrı kitaptan oluşan bir seri olmadığını, bütün olarak yazılmış bir kitabın üçe bölünmüş hali olduğunu okumuştum; Yüzüklerin Efendisi gibi yani. Eğer bu doğruysa ilk kitabın sonundaki bu durumu olumsuz bir şekilde eleştirmek elbette doğru olmaz. Tüm kitapları okuduktan sonra bu konudaki düşüncelerim değişecek mi merak ediyorum ama şimdilik, kitapları tek tek okuduğum için bu hoşuma giden bir durum değildi. İlk kitabın sonu beni ikinci kitabı okumaya heveslendirmedi kısacası. Buradan eksi bir yıldız.


"O andan itibaren bilge kişinin, kendisini, konuşabilseler de konuşamasalar da yaşayan diğer varlıklardan ayırmayan kişi olduğuna karar verdi."


İkinci yıldızı hoşlanmadığım iki şeyden kırdım. Birincisi; hikaye başka bir evrende geçiyor, Orta Dünya neyse Yerdeniz de o, öyle düşünün. Bu farklı dünya düzeni hakkında derli toplu bir bilgi vermiyor kitap; hem de serinin ilk kitabı olmasına rağmen. Coğrafi bir harita sunuyor yazar fakat bu dünyadaki sosyal, toplumsal, ekonomik işleyiş biraz belirsiz kalmış gibi. Yani okuyucu olarak Çevik Atmaca'nın peşine takılıyoruz ama yeterince gözlem yapamıyoruz, başımızı ondan başka bir yana çeviremiyoruz gibi. Bu da -en azından benim açımdan- tatmin edici bir okumanın önüne geçen büyük bir engel oldu. Okurken adeta bir at gözlüğüyle görüşüm, anlatılan dünyayı algılamam kısıtlanmış gibi hissettim. Çevik Atmaca'nın kimi durumlarda bildiği şeyleri hatırlaması sayesinde, satır aralarında verilen bilgiler de bende hemen bir yere not alma isteği oluşturdu. Bunlar yerinde ve zamanında verilen bilgiler olsalar da böyle parça parça sunuldukları için unutmaktan korktum hep. Elbette bunları ansiklopedik bilgi şeklinde arka arkaya sıralayamazdı da yazar, bu sefer de bilgi bombardımanına tutulmuş gibi olurduk ama mesela çok genel, temel bilgileri hikayenin başında okuyucuya sunabilirdi bence. Yine kıyasa girecek ama Tolkien'in Yüzük Kardeşliği'nin başında hikayenin önemli karakterlerini oluşturan hobitlerle ilgili koca bir bölüm yazması gibi mesela. Ya da George R.R. Martin'in kitap sonlarında kendi yarattığı dünyadaki hanedanları anlatması gibi. Gibi, gibi... :D 


Nokta atışı bir örnek vereyim mesela, Çevik Atmaca'nın gittiği büyü okulunun düzeni, kuralları, mimari yapısı, ne bileyim not sistemi filan, her şeyi hakkında çok daha detaylı bölümler okumak isterdim. Yanlış hatırlamıyorsam, ki bunu çok net hatırlamam gerekirdi mesela, üç-dört yılını bu okulda geçiriyor ama kitabın yalnızca iki bölümü bu okulda yaşananlara ayrılmış. Bana biraz yetersiz geldi, üzüldüm.



İkincisi, aslında sevip sevmediğime karar veremediğim bir şey. Kitapta çok fazla şey oluyor. Farklı karakterler girip çıkıyor ve bunların adını unutmamak için çaba harcıyor insan çünkü ileride yeniden görecek miyiz emin olamıyoruz. Karakterimiz oradan oraya sürükleniyor, kaçıyor, saklanıyor, kovalıyor. 182 sayfada çok fazla insan, çok fazla mekan görüyoruz. Bazı önemli kısımlar daha çok detaylandırılsaydı, hem dediğim gibi karakterleri ve mekanları daha iyi gözümüzde canlandırabilir ve hikayenin geçtiği gerçekliğe daha iyi hakim olabilirdik; hem de kitabın hacmi artardı ve bu eğlenceli hikayeye biraz daha doyabilirdik. 


Biri kitabı övmek için Harry Potter'ın yedi kitapla anlattığını bu kitabın iki bölümde anlattığını iddia etmiş. Nedense Yerdeniz Büyücüsü'nü övmek için Harry Potter'la kıyas yapan çok insan var. Şunu iddia eden kişinin de Harry Potter okuduğundan şüphe ederim çünkü takdir edersiniz ki bu mümkün değil. Harry Potter'ın Hogwarts'la ilgili yedi kitapta detaylandırdığı şeyleri Yerdeniz Büyücüsü'nün iki bölümde anlattığı büyücü okulunda görmek tabii ki mümkün değil mesela, olmasını beklemek de ahmaklık olur. Böyle bir kıyaslamaya gireceksek yalnız serilerin ilk kitabını ele almamız gerekir ki bu sefer de ayrıntılı tasvir konusunda (büyücülük okulu için konuşuyorum) bence Felsefe Taşı daha çok şey sunacaktır okuyucuya. Bununla birlikte, eğer Yerdeniz Büyücüsü bu okulu ve daha başka şeyleri daha detaylı anlatmış olsaydı mükemmel bir ilk kitap olurdu gözümde. 


Bu "kitapta çok şey olması" durumu şu açıdan güzel aslında, kitapta tek bir gereksiz cümle yok. Yani 182 sayfada dolu dolu bir macera okuyoruz aslında. Detay sevmeyen insanlar için bu çok büyük bir nimet tabii. Bir şeylerin olması ama karakterlerin, mekanların ya da genel anlamda Yerdeniz'in arka planının detaylandırılmaması öyküyü destansı bir şekle sokuyor bence. Sözlü bir şekilde anlatıla anlatıla uzun yıllar canlı kalabilecek bir masal gibi Yerdeniz Büyücüsü. Birine anlatmaya kalksam mesela, karşımdaki ilgiyle dinler ve detaya da ihtiyaç duymaz aslında. Ursula K. Le Guin de belki böyle bir amaç gütmüştür içten içe, bilemiyorum ama bu anlatırken çok güzel ama okurken hafiften eksik hissettiren bir şey. 


İki yıldızı bu sebeplerden kırdım işte. Yerdeniz Büyücüsü bence kolay okunan bir kitap. Teknik olarak iki günde okuyup bitirdim. Vakit olsa tek oturuşta bile bitirebilirdim çünkü dediğim gibi çok şey oluyor, ipin ucunu kaçırmamak için elimden bırakasım gelmedi. Hoşuma gitmeyen bu noktalar dışında kitabı beğendim. Kitapla ilgili sevdiğim şeyler daha ağır basıyor, sevmediğim noktalar ise serinin devamı için yüksek beklentilere girmemi engellemiş oldu. İyi oldu aslında, beklentiyle başladığım kitaplar genelde hayal kırıklığına uğratıyor beni. Harry Potter'a esin olmuş olma ihtimali olan, Yüzüklerin Efendisi'nden esinlenmiş olma ihtimali olan Yerdeniz Büyücüsü ikisinden de esintiler, yansımalar taşıyan bir kitap ve bu iki serinin sevenlerinin mutlaka keyifle okuyacağı bir macera. Belli bir merak duygusu aşılamasa da, Çevik Atmaca'nın başına sonraki kitaplarda neler geleceğini okumayı çok isterim. Bu yüzden seriye devam edeceğim. 



Siz Yerdeniz Büyücüsünü okudunuz mu?
Hakkında ne düşünüyorsunuz?
Benimle paylaşın!

Yorum Gönder

9 Yorumlar

  1. Ben de bu hafta 6 kitabin birleştirildiği cilde basladim. Daha ilk hikayeyi bile bitirmedigim icin yorumumu daha sonra yazarim. Ikimize de iyi okumalar 🤗

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tek cilt okumak, tüm kitapların elinin altında olması bakımından güzel aslında.. Keyifli okumalar diliyorum, umarım ikimiz de seriyi memnuniyetle bitiririz :')

      Sil
  2. Ne kadar uzun ve detaylı bir yorum. alıntıları çok beğendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoktandır yazmayınca kendimi tutamamışım.. Çok teşekkür ederim :')

      Sil
  3. Serinin ilk kitabını ben de geçen yıl okudum.Senin eksi puan verdiğin konular benim daha çok hoşuma gitti. :) Ben yalınlığını ve masalsı anlatımını çok sevdim. Yaşadığı dünyadan çok karakterin iç çatışmalarına, korkusuna, kaçışına ve onunla yüzleşmesine odaklanmasını sevmiştim. Ve finalinin tam bir final olmasını da. Kabul ediyorum; seriye devam etmek gibi bir baskı oluşturmuyor insanda. Harry Potter serisini defalarca okumuş olmama rağmen kıyaslamak aklıma gelmedi bile. :D İyi ki bu tür eleştirilere rastlamamışım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayrıca detaylı yorumunu beğendim. 👍🏻

      Sil
    2. Kendi içinde değerlendirildiğinde çok fazla hoşnutsuzluk yaratan şeyler değiller aslında, sanırım benim eksi olarak görmem tamamen beklentimden kaynaklandı. Yine de büyük keyif aldım, kesinlikle devam edeceğim seriye :') Ve çok teşekkür ederim :')

      Sil
  4. Bu seriyi ben de merak ediyordum. Senin yorumundan sonra okuma listeme gönül rahatlığıyla ekliyorum :-)

    Serinin tek ciltli baskısını almamana sevindim. Onu okumak çok zor olurdu. Yüzüklerin Efendisi'nde yaşadım aynı şeyi. Güzel görünüyor diye tek ciltli baskısını aldım ve hâlâ kitaplığımda okunmayı bekliyor. Hem çok ağır, hem çok kalın hem de yazıları çok küçük. Bu yüzden seriyi e-kitap olarak okumayı düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  5. tavsiye üzerine geldim, kesinlikle çok güzel kitap.

    YanıtlaSil