Elantris / Brandon Sanderson | BENCE NASILDI?

 


ELANSTRİS BENCE SIKICIYDI.


Elantris benim Brandon Sanderson'dan okuduğum ilk kitap. Yani, aslında daha önce yazarın Lejyon üçlemesini okumuştum ama onlar Cosmere evrenine dahil olmadıkları için onları saymıyorum. Elantris'i okumadan önce de bu yüzden bir araştırma yaptım: hangi kitabıyla Cosmere'e başlamalı diye. Okurların çoğu Elantris'i önerdi. Bunun nedeninin de aslında Elantris'in diğer kitaplar arasında daha zayıf olduğunu belirtiyorlardı. Aslında beklentimi de buna göre ayarladım ama düşük beklentimin bile altında kalmayı başardı kitap.

Elantris, Brandon Sanderson'ın yayınlanan ilk kitabıymış. Bu bilgiden mahrum olsanız bile kitabı okurken bunu tahmin etmek hiç zor değil bence. Elantris'i diğer Cosmere kitaplarından önce okumanın tek avantajı bence diğer kitapların daha iyi olduğunu bilip yazara küsmemek. En azından ben şu an diğer kitaplar için daha motive hissediyorum. Çünkü yiğidi öldür hakkını yeme, konusu gerçekten özgündü kitabın, sorun bence yazarın yazarlık yeteneğinin olgunlaşmamış olmasıydı. Zaten diğer kitaplarının çok daha iyi olduğu iddialarını düşünürsek, Elantris gerçekten de onun acemiliğine denk gelmiş diyebiliriz.

Kitabı neden sevmediğimden bahsedeyim artık daha fazla uzatmadan.

Bir kere bence çok yavaş ilerliyor. Sürekli aynı noktadan geçiyormuşuz hissi verdi bana. Bu durum bazı kitaplarda sonlarda olacak önemli bir olaya, duruma, bir ters köşeye vs. hizmet eder ama burada hiçbir anlamı yok. Diyalog açısından zengin bir kitap, bol bol diyalog var ama diyaloglar da bir ilerleme kaydedilmesi konusunda kurguya destek vermiyor. Sanki boş boş konuşuyorlar, konuşmanın sonlarına doğru asıl meseleye geliniyor ve diyalog sonlanıyor. Bazen asıl meseleye bile gelinmiyor hatta.

Hiçbir karakterle yakınlık kuramamam da okurken keyif alamamamda önemli bir başka etken oldu. Zaten kitap 3 ana karakterin etrafında şekilleniyor: Prens Raoden, Prenses Sarene, Rahip Hrathen. Raoden gerçek olamayacak kadar iyi bir insan, fazla karikatür bir tip. Sarene aşırı itici bir kadın. Neredeyse onun olduğu her sahnede uzun boyundan bahsediliyor, öyle uzun, şöyle uzun, böyle uzun... Anladık abicim, uzun kadın! Bunların arasında Hrathen biraz daha etten kemikten kalıyor ama onun bölümlerindeki din-mezhep-inanç meselesi de o kadar ilgimi çekmedi ki... 

Anladık yani evet, din sömürüsü, inanç istismarı, he evet.

Yani zaten öyle bir ülkede yaşıyoruz ki her gün maruz kaldığımız güncel haberler bile bu minvalde. Hani yeni bir şey değil, etkileyici hiç değil.

Son olarak da fantezi düzeyinin çok düşük olduğuna değineyim. Hatta okurken kendi kendime dedim, yani gerçek dünyada da büyü diye bir şey var ya hani, kitaptaki büyücülük, o fantastik dünya ayarı, gerçek dünyayla aynı. Eee, o zaman buna fantastik roman diyebilir miyiz? :D Büyü sistemi vs. iyi düşünülmüş doğruya doğru ama hikaye bunun etrafında şekillenmedikten sonra ne yapayım ben o büyü sistemini...

Kısacası hiç sevmedim ya. Hayal kırıklığım büyük. Yazardan ilk ne okuyayım sorusuna ben asla Elantris'i oku demem birine mesela. Yazarın bütün kitaplarını okuma takıntınız yoksa bence okumasanız da olur yani Elantris'i. Ben de keşke direkt Sissoylu'dan başlasaydım. 

Elantris'i sevenler de var bu arada. Belki ben de fantastik bir kitap bu kafasıyla değil de politika, entrika, komplo filan okumayı bekleseydim, daha çok keyif alabilirdim. Gerçi o haliyle bile yukarıda saydığım, fantezi düzeyi dışındaki olumsuzluklar gölgelenmiş olmuyor. 

Kitap 2025'te 25 Kitap listemde olmasaydı kesinlikle yarım bırakırdım. Geri dönüp bakınca gerçekten vaktime acıyorum ama ya sonlara doğru seversem merakından kurtulmuş oldum diye düşünmeye çalışıyorum :D

Yazara küsmedim, dediğim gibi bu en zayıf kitabıymış zaten. O yüzden Sissoylu ile Brandon Sanderson okumaya devam edeceğim. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar