2 | Dracula / Bram Stoker | #kom2020


Dracula
Yazar: Bram Stoker
Çevirmen: Niran Elçi
Yayın Yılı: 1897


Hiç kimse gecenin acısını çekmeden, sabahın yüreğine ve gözüne nasıl da tatlı ve değerli gelebileceğini bilmez.

Dracula, aslında Lanetli Maraton dahilinde okumak istediğim bir kitaptı ama o zaman fırsatım olmadı. Bu sıra Netflix-BBC ortak yapımı olan Dracula uyarlamasını izleyince neden olmasın diyip başladım hemen okumaya. Zaten Karanlık Şatonun bu ayki teması Hogwarts binalarıydı; ben de Gryffindor'u seçtim ve maddelerden ilkine Dracula uyuyordu (Kapağında kırmızı ve ya da sarı rengin olduğu gotik/korku türüne ait bir eser). Yani Dracula'yı bu ay okumak için birden fazla sebebim vardı.

Sanılanın aksine, ya da sadece ben böyle sanıyordum, Dracula, Dracula tarafından anlatılan bir hikaye değil. Aksine Dracula'nın fiilen anlatıma katıldığı bir bölüm dahi yok. Onu yalnızca birkaç kere ana karakterlerden bazılarıyla diyalog halinde görüyoruz o kadar. Kurgunun ana-kötü-karakteri olması dışında aslında olay örgüsünü anlatmak gibi bir işlevi yok kitapta. Ki bence bu onu daha gizemli, daha korkunç ve daha tehlikeli yapıyor. Eğer onun ağzından kısımlar okusaydık belki de onun düşünce yapısı hakkında ipuçları yakalayıp sonraki adımları hakkında tahmin yürütebilirdik okuyucular olarak ama iyi-kötü mücadelesini yalnız "iyiler"in tarafından dinlemek ve sadece onların adımlarıyla hikayeyi takip etmek Dracula'yı daha bilinmez kıldı benim açımdan. 

Kitaptan tek bir beklentim vardı, o da gerilimi hissetmekti. Baştan söylemeliyim ki beklediğimi buldum. Okurken ürperdiğim, gerildiğim yerler oldu, zaten bu türde bir kitaptan başka ne isteyebilirsiniz ki? Bana göre kitabın/yazarın bunu başarabilmesinin sırrı hikayeyi aktarış biçimiydi. Edebi üslubu değil burada kastettiğim, hikayeyi oluşturan unsurlar: mektuplar, günceler, gazete haberleri, telgraflar... Hepsi bir araya gelip tutarlı bir hikaye anlatıyor bize. Yani aslında kitabın tek bir anlatıcısı da yok. Farklı kişilerin yazdığı, kaydettiği bu belgelerin toplamı sunuyor bize bu ürpertici öyküyü. Bu açıdan bence gerilimi ve merakı canlı tutan şey bu "canlı belgelerdi." Her biri kısa bir zaman dilimini anlattığından, sözgelimi bir günce bir ya da birkaç günü anlatıyor, beklenmedik olayların olacağı hissi okuyucuyu rahat bırakmıyor. Bu mektuptan sonra neler oldu? Mektubu yazan/telgrafı çeken karakterin başına ne geldi? Hala güvende mi? Bahsettiği tehlikeyi atlattı mı? Günlüğüne bir daha yazabilecek mi? Kitabın sayfaları arasında devamlı bu soruların cevabını kovalıyorsunuz, bu da size soluksuz bir okuma keyfi yaşatıyor. 


Başarılarımızdan değil, başarısızlıklarımızdan der alırız.

Dracula'yı okurken bizim neslin alışık olduğu vampirlerin ciddiyetsizliğini de anlıyorsunuz aslında. Olumsuz anlamda, yermek, aşağılamak için söylüyor değilim, ben de Alacakaranlık'ı severek okudum, The Vampire Diaries'i coşkuyla izledim filan ama kabul etmek gerek, romantikleştirilmiş vampirler insanda korku değil sempati hissi yaratıyor. "Geceleri benim de pencereme bir yarasa konsa, onu öpsem, o da yakışıklı bir vampire dönüşse" dedirtiyor 15 yaşındaki hayalperest mugglelara. Oysa Dracula'yı okurken Van Helsing'in bu "şeytani yaratıkları" uzak tutmak için başvurduğu yöntemleri not alasınız, uygulayasınız geliyor, "Aman aman, düşman başına" diyorsunuz, bir yandan evde sarımsak var mıydı diye düşünürken.

Aslında son Dracula uyarlamasında da sevdiğim şeylerden biri buydu: kan emici bir yaratıktan romantik, fedakar ve kendinden, olduğu şeyden nefret eden bir beyefendi yaratma çabasının olmaması. Romantizm ve vampir temalarının sentezi hoş olmuyor değil, kendimi kandıramam, okurken/izlerken az hayran kalmadım Edward'a, Damon'a, viking kanı taşıyan Eric'e. Belki bu durumu vampirlerin evrimi olarak düşünebiliriz. Artık o kadar vahşi değiller ama çok fazla duygusallar, aşırı aşıklar? Evet, Draculayı romantikleştirmek imkansız, adı çıkmış dokuza artık ama onun evrilmiş torunları sakınılması gereken yaratıklar olarak yaratılmıyor edebiyatta artık. Ya da yaratılıyor da benim mi haberim yok? Büyük olasılıkla...

Bilimimizin kusuru her şeyi açıklamak istemesidir; eğer açıklamazsa, açıklayacak bir şey olmadığını söyler.

Yazının devamı kitaplı ilgili spoiler içermektedir.

Sevmediğim, hoşuma gitmeyen birkaç şeye değinmek istiyorum. Kitaba Goodreads'te beş üzerinden dört yıldız verdim; o bir yıldızı nereden kırdığımı anlatayım biraz da. 

Öncelikle sonu beni beklediğim gibi etkileyemedi. Yani ben daha vurucu, daha akılda kalıcı bir son bekliyordum koskoca Kont Dracula için. Çok basit oldu gibi; ya evet onca zaman kovaladılar, nerelerden nerelere gittiler, neler yaptılar ama o son anda güneşin batmasını ve Kont'un uyanmasını bekledim mesela. Buna rağmen onu alt etmek için bir kez daha, son bir mücadele olur diye bekliyordum. Ama olmadı, üzdü. 

Akıllı ve zeki bir kadın olan Mina için "bir erkeğin zekasına" sahip tarzı ifadeler tadımı çok kaçırdı. Bir kadının düşünsel olarak bu kadar aktif olmasının o dönemlerde şaşırılan bir şey olduğunu anlayabiliyorum ama durup durup bu gibi vurgular yapılması gerçekten rahatsız etti beni. Mina demişken, Dracula ile Mina arasında kurulan bağın, hipnotize meselesinin bir ters köşe yapmasını bekledim mesela bir de. Bu durumun çok büyük potansiyeli vardı ama kullanılamamış gibi geldi bana. Mina'nın çoktan Dracula'nın hizmetkarı olması ve yanındakileri kandırıyor olması çok olası göründü bana, baya baya teoriler ürettim ama bir cacık çıkmadı bu bağ meselesinden. 

Bir de şunu düşündüm, madem Kont haçtan, kutsal ekmekten filan korkuyor, neden Hıristiyanların olduğu bir ülkeye gitmek için can atıyor? Yani Hıristiyan olmayan bir sürü başka ülke varken alternatif olarak neden yıllar boyunca Londra'ya gitmenin planlarını yapıyor bu adam? Anlamadım o noktayı, belki de ben kaçırdım ama yakalayan varsa nolur açıklasın bana. 

Genel olarak o bir puanı bunlardan kırdım. Ama en çok da sonunun şaşırtmaması beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.

Spoiler sonu.

Bunların dışında okurken büyük keyif aldığım bir kitap oldu Dracula. Asıl amacı olan korkutma, gerilim yaratma ve merak ettirme işlevini de hakkıyla yerine getirdi diyebilirim. Sonunda şöyle enfes bir ters köşe yapsaydı gerçekten efsane olabilirdi ama mevcut sonu yüzünden ancak "beklendiği gibi biten kitaplar" sınıfına girebilir benim açımdan. Kısacası sonuyla değil akıcı ve alışılmışın dışında anlatım/aktarım şekliyle aklımda kalacak bir eser oldu Dracula. 

Okuduğum için mutluyum. Bu türü seviyorsanız kesinlikle okuyun!

Gerçek Tanrı bir serçenin düşüşünü bile önemser; fakat insan gururundan yaratılan Tanrı, kartalla serçe arasındaki farkı göremez.


Bu kitap #kom2020 kapsamında okunmuştur. Maratonun detayları için şu yazıya göz atabilir, diğer katılımcıların bu etkinlik kapsamında yazdıkları yorumlara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.







Siz Dracula'yı okudunuz mu?

Hakkında ne düşünüyorsunuz?

Benimle paylaşın!

Yorum Gönder

15 Yorumlar

  1. Blogunuzu takipteyim ilginç bir blog

    YanıtlaSil
  2. ben de artık romantik vampir okumak istemiyorum sanki o yüzden çok okuyasım geldi Dracula’yı :) çok güzel anlatmışsın canım eline sağlık özellikle ilk alıntıya bayıldım. O vampir evrim resminde Dracula hangisi Mina diyen kim draculayla bir bağlantısı var sanki :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Henüz izlemediğim Dracula uyarlamalarından biri olsa gerek :D Özellikle eski uyarlamaları izlemeyi çok istiyorum. Bir ara Dracula maratonu yapmak geçiyor aklımdan ama bakalım... Çok teşekkür ederim Ebrarcım :')

      Sil
  3. Maratonla okunan kitaplar bir başka oluyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle, insan daha çok keyif alıyor sanki.. :')

      Sil
  4. Hiç kimse gecenin acısını çekmeden, sabahın yüreğine ve gözüne nasıl da tatlı ve değerli gelebileceğini bilmez.

    YanıtlaSil
  5. hıhım ne güzel anlatmışıın. klasik korku de mi. drakula çok iyi yaaa. filmleri de, bi dolu versiyonu var. eskilerden siyah beyazlardan çok iyi versiyonlarını izlediim. peter cushing, vincent price, renklilerden de christopher lee. iyi drakulalar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eski uyarlamalarını özellikle çok merak ediyorum, ilk fırsatta sıraya koyup izleyeceğim inşallah ^.^

      Sil
  6. Şu anda ben de Draculayı okuyorum -daha doğrusu dinliyorun- ve tahmin etmediğim kadar heyecanlı gidiyor. Meğer Dracula hakkında da ne kadar yüzeysel bir bilgim varmış onu fark ettim ben, aynısını Frankensteinda da yaşamıştım.
    Kitapta canımı sıkan tek şey "genç hanımlar"ın yer yer küçük görülmesi. Yazıldığı dönem düşünülünce belki de çok takılmamak gerek ama yine de gözlerimi devirmeden edemiyorum.
    Yorumuna sağlık Gözde :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de ya ve ben de aynısını Frankenstein'da yaşamıştım ahahah Ve seni rahatsız eden şey beni de çok rahatsız etti. Bu mesele hakkında biraz araştırma yapıp üzerine yazılmış analizleri okumak istiyorum bir ara. Kim bilir altından neler neler çıkar. Çok teşekkür ederim Eslem ^.^

      Sil
  7. Spoiler kısmını okumadım, çünkü kitabı okumak istiyorum. Gerilim türü filmler de kitaplar da ilgimi çekiyor.Oldukça detaylı ve güzel bir tanıtım içeriği olmuş, emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türü seviyorsanız Dracula'yı keyifle okuyacağınıza eminim. Şimdiden iyi okumalar o halde, teşekkür ederim :')

      Sil
  8. Ayy evet bak Klaus'un da yeri ayrıydı - ayrı :D Van Helsing'i ben izleyemedim ama ya sarmamıştı pek :D Belki bir daha denerim, gerçeklerle yüzleşmiş olarak ahahah Çok teşekkür ederim canım, kitabı oku mutlaka, seveceğine eminim :')

    YanıtlaSil
  9. Dracula efsanesi, kitabı pek ilgimi çekmedi şimdiye kadar. Yazıda vampirlerin yıllar içindeki değişimini gösteren görsele bayıldım :-)

    YanıtlaSil