Ne Var Ne Yok | Haziran 2018 // Bayram Gezintilerim ya da İzmir'de Görülmeye Değer Birkaç Yer



Herkese merhaba!

Sanırım geçtiğimiz Ramazan Bayramı dolu dolu, dopdolu geçirdiğim ilk bayramdı. Dört yıl önceye kadar hep akraba ziyaretleri, el öpmeler, alınamayan harçlıklara yakınmalarla geçerdi ve bu bayramlar bana rutin, sıkıcı gelirdi. Evet, bunların da olması gerek tabii ama herkesin bayram anlayışı farklı ve anladım ki benimki bu değil.

Bayramın anlamı herkesin mutlu olmasıysa herkesin sevdiği, eğlenceli bulduğu şeyi yapması gerekir öyle değil mi? 

Son iki bayramdır bu felsefeyi takip ediyoruz ve ailecek o üç günde canımız ne isterse onu yapıyoruz. Bu son iki yılda o bayramı gerçekten hak ettiğimi hissediyorum ki olması gereken de bu bence. Neyse ki ailemizdeki herkes bu konuda hem fikir ve aynı şeyleri yapmaktan keyif alıyoruz.

Neyse, bu üç günde gezdiğimiz yerleri şöyle bir anlatayım, gidip görmediyseniz sizin de görmenizi tavsiye edeyim.

Uzun bir yazı olacak, demedi demeyin.



Bayram öncesi öyle çok sıkı bir plan yapmamış, sadece şuraya buraya gideriz filan diye konuşmuştuk sohbet arasında. Benim çoktandır gidip görmek istediğim Sığacık vardı aklımızda kesin olarak. Burası Seferihisar'ın bir sahil kasabası ve resimlerine filan bakarsanız çok şirin bir yer.

Buradan haberimiz Ata Demirer sayesinde oldu aslında. Bir süre önce keyifle izlediğimiz filmi "Olanlar Oldu"yu Sığacık'ta çekmişti kendisi ve filmde gördüğümüz bu kasaba çok ilgimizi çekmişti. İlk fırsattı gezip görmeyi kafamıza koymuştuk, bu bayramda nasip oldu. Bu arada film de tavsiyemdir, oldukça eğlenceli ve renkli bir yapım olmuş.

Sığacık'a vardığımızda marinanın kenarındaki Yalı Cafe'de kahvaltımızı yaptık. Sundukları kahvaltı hem çok lezzetli hem de çok doyurucuydu; ayrıca oldukça da hesaplıydı. Ben özellikle domates ve salatalıklara aşık oldum, tatları harikaydı. Normal porsiyonlarla öylesine doyduk ki o kadar gezmemize rağmen akşama kadar acıkmadık, siz düşünün. Ayrıca cafenin yeri, manzarası, havası o kadar güzeldi ki yediklerinizin tadı iki kat güzel geliyordu. Bir de servis ve işleten insanların ilgisi de hoşuma gitti. Kısacası Sığacık'a yolunuz düşerse Yalı Cafe'de duraklamayı unutmayın derim. 

Kahvaltıdan sonra meşhur Kaleiçi'ni gezmeye koyulduk. Kalenin dış cephesinde normalde haftanın bir gününde görmeyi çok istediğim bir pazar kuruluyor ve bu pazarda kasaba yerlileri taze, el yapımı ürünler satıyorlar. Biz gittiğimizde bayram olduğu için her yer çok sessizdi, kalabalık yoktu haliyle. Pazarı da göremedim ama bir dahaki gidişimde seyahatimi o güne ayarlamayı düşünüyorum.

İçeri girince sizi dar, arnavut kaldırımlı, beyaz mavi renkli eski evlerin sıralandığı sokaklar karşılıyor. Evlerin kapılarının, pencerelerinin üstünde eski fenerler asılı. Hepsinin önü çiçekler, yeşilliklerle süslü. Her birinin o kadar iç açıcı, huzur verici bir görüntüsü var ki o sokaklarda saatlerce dolaşabilirsiniz. 
















Çoğu ev pansiyon, otel, butik otel olmuş. Pek çok cafeye rastlamak da mümkün. Sanat Sokağı'na saptığımızda çok geçmeden karşımıza Deniz Butik Otel çıktı ve belki de gözümüze bir yerlerden tanıdık geldiği için bu samimi otelin bahçesinde soluklanmak için bir mola verdik. Sahibi olan tatlı çift bizimle ilgilenirken mekanın tanıdık geldiğinden bahsettik ve ne öğrenelim: Olanlar Oldu'nun çekildiği pansiyon tam da burasıymış!

Soğuk limonatalarımızı içip serinlerken film hakkında sohbet ettik. Burası gerçekten de çok sevimli bir yer, filmde göründüğünden daha fazla hem de. Bu bizim için çok hoş bir rastlantı oldu aslında. Burayı filmden görüp keşfetsek de Sığacık'a gelirken aklımızda filmde geçen pansiyonu bulmak gibi bir düşünce yoktu. Zaten bile isteye arasak bulamazdık. 




Filmde pansiyonun adı "Adalı Pansiyon." Tabelası hala duruyor :)

Kaleiçini gezdikten sonra Sığacık'ta görmeyi istediğimiz bir başka adres olan Ekmeksiz Plajı'na gitmek istedik. Burada bir doğa parkı ve mesire yeri olduğunu da araştırmalarımdan biliyordum. Yolu sorduğumuz amca oranın kapalı olduğunu öğrendik. Villa inşaatları dolayısıyla kapatılmış ne yazık ki ve galiba artık halka açık olmayacak. Sinirlenmemek, üzülmemek elde değil.

Bu planımız iptal olunca Seferihisar'ın diğer plajlarını görelim dedik ve belirli bir rota izlemeden gezmeye başladık. İlk olarak Akkum'a gittik. Akkum'a, Sığacık'tan Teos'a giden yoldan ulaşılıyor. 
Tahmin ettiğimiz gibi orası çok kalabalıktı. Fazlasıyla da rüzgarlıydı; bu yüzden denizi dalgalı ve suyu soğuk.  Dikkatimi çeken ise deniz kestaneleriydi. Onlar problem yaratabilir, ben çok korkarım. Plajda kimi tesisler de mevcut. Şezlong ve yiyecek-içecek hususunda buralardan da yararlanılabilir. Duşlar, kabinler filan da var ama dediğim gibi rağbet çok fazla, plaj çok kalabalık. Suyun soğuk olması benim hoşuma gidiyor ama kalabalık plajları tercih etmiyorum, bana göre yüzmek için ideal değil. Yine de Akkum'un kayalıklardan bakıldığındaki şu manzarası harika değil mi? Burada da yüzenler vardı bu arada ama dediğim gibi kestaneleri görünce ben ürktüm şahsen. 

Buradan Akarca Plajı'na geçtik. Akarca, Sığacık'tan daha uzak, Akkum'a yaklaşık 7 kilometre uzaklıkta. Burası Akkum plajından daha tenhaydı; bu yüzden benden hemen bir artı puan aldı. Rüzgar yine çoktu, deniz çok dalgalıydı. Belki rüzgarın daha az olduğu bir zamanda gelinebilir. Tabii her zaman bayramda olduğu kadar az kalabalıksa. 

Birinci bayram günümüz böyle geçti. Akşama doğru İzmir'e döndük ve ikinci gün nereyi gezmek istediğimize karar vermeye çalıştık. Annem çok piknikçidir benim, piknik yapmayı teklif etti. Normalde biz piknik yapacağımız zaman Buca/Kaynaklar'da bulunan Gölet'e ya da İnciraltı Kent Ormanı'na gideriz. Bu sefer bir değişiklik yapmak istedik ve internetten İzmir'deki diğer mesire yerlerini araştırdık biraz. 


Önümüze hemen çıkan listeler pek ilgimizi çekmedi, tam pes edecekken kıyıda köşede kalmış bir forumdan güzel bir tavsiye buldum: Yiğitler. Bize daha uzak bir yerde, Kemalpaşa'daydı bu mesire yeri. Tavsiyeyi veren kişi oradan bahsederken şelaleli, yeşilliği bol bir yer olduğunu söylediğinden hemen merak ettik tabii.

Bayramın ikinci günü öğleden sonra yola çıktık bu sefer. Yolumuz önceki günden biraz daha uzundu, sıkılacağımızdan korktuk. Buna rağmen korktuğumuz gibi olmadı; yolun iki tarafı ağaçlarla doluydu, hava çok güzeldi, yağmur kokusu bize eşlik etti. Harika bir yolculuğun sonunda Yiğitler'e ulaştık. 

Yiğitler, Kemalpaşa ilçesine bağlı bir köy. Biz aradığımız şelaleli yeri bulamadık ama vardığımız mesire yeri de çok güzeldi. Ağacı bol ve sulak bir yerdi. Bir derenin kenarındaydı ve derenin üzerine kurulmuş masalar harikaydı. Bizim gittiğimiz gün derenin suyu azalmıştı çünkü bahçeleri suluyorlarmış. Normal zamanlarda suyu gürül gürül akıyormuş; konuşurken sesini duyurmakta bile zorlanırmışsın. Suyun dolu dolu aktığı bir gün tekrar gitmek isterim tabii :D




Yiğitlerdeki bu mesire yerine araba girmesi yasak. (Ama ben içeri giren arabalar gördüm: Burası Türkiye..) Girerken eğer kendiniz mangal filan yakacaksanız sizden bir masa kirası alıyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam 15 liraydı. Orada mangal kiralayıp et vs alabileceğiniz bir tesis de bulunuyor. Dilerseniz, yani biz gibi eliniz boş gittiyseniz, oturup yemek yiyebilirsiniz bu tesiste. Oradan aldığınız etleri mangalda pişirip size servis ediyorlar. Etleri etiket fiyatından satın alıyorsunuz, onlar 10 lira pişirme parası koyuyorlar üstüne. Semaverleri de var. Temiz temiz mangalınızı yiyip mis gibi çayınızı içebiliyorsunuz. Tabii mangalı kendiniz yakınca daha bir güzel oluyor, onun keyfi ayrı ama uğraşmak istemezseniz böyle bir seçenek de var Yiğitler'de. 

Son gün Foça'ya mı gitsek yoksa Urla'ya mı bilemedik ve sonunda Urla'da hemfikir olduk. Urla'yı çok seviyorum ben fakat hiç içini gezmedim. Hep plajlarına yüzmeye gidiyorduk, bu sefer kasabayı gezmeye gittik. Ayhan Sicimoğlu'nun şu programında izleyip görmeyi çok istediğim bir meydanı vardı. 

Meydana girerken, hemen köşede bir fırın var. Bayram nedeniyle çeşitleri yoktu ne yazık ki ama bir yuvarlak buğday ekmeyi almadan geçmek istemedim. İnanılmaz lezzetliydi. 

Bir sürü sandalye ve masanın, rengarenk bir manavın ve küçük, samimi dükkanların olduğu meydanda büyük çınar ağacının altında çayımızı içerken ferahlatıcı esintinin tadını çıkardık. Hemen karşıda Urla'nın meşhur katmercisi vardı fakat karnımız tok olduğundan onu tatma şansımız olmadı. En azından yerini öğrenmiş olduk ama, bir dahaki sefere husisi o katmerden yemek için gideceğiz Urla'ya.

Ayrılırken manavdan mısır aldık, manavcı amcayla ayaküstü sohbet ettik. Sohbetin konusu malumunuz, soğan patates fiyatlarıydı. 

Akşama doğru, yavaş yavaş, gezerek İzmir'e geri döndük. Bu üç gün benim için çok eğlenceli ve dinlendirici geçti. Tüm yılın, okulun, sınavların stresini bu bayramda attığımı hissettim. 

Yukarıda anlattığım yerleri görmediyseniz gidip gezmenizi tavsiye ederim, siz de ferahladığınızı hissedeceksiniz!


Yorum Gönder

8 Yorumlar

  1. Bayramımı ben de böyle geçirmeyi isterdim, çok güzel gezmişsiniz. Olanlar Oldu'yu izlediğimde Sığacık'a bayılmıştım. Bir gün ben de gideceğim umuyorum ki :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım kısa zamanda gezip görme fırsatın olur! :')

      Sil
  2. Okuması bile huzur vericiydi, gezmiş kadar hissettim :D Gezilmek istenen yerlere Sığacık da eklendi sayende, teşekkürler :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demeek, keyifle okuduğun için ben çok mutlu oldumm :')

      Sil
  3. Gerçekten güzel yerlermiş, aklımızın bir köşesinde dursun bakalım. Kurban Bayramı tatili için not edildi. Yüreğine sağlık

    YanıtlaSil
  4. Ne güzel gezmişsinizz. Hakkını vermişsiniz bayramın :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sefer öyle oldu gerçekten, nice mutlu, beraberce bayramlara :')

      Sil