Kıskançlık


Birbirlerini seviyorlardı. Bunu hareketlerinden, vücutlarının duruşundan, gözlerinden, etraflarına yaydıkları enerjiden anlayabiliyordum. Bu enerji önce insanı mutlu ediyordu. Onlar adına, dünyada böyle aşklar olduğunun bilincine varıp, mutlu oluyordunuz. Onlar için daha iyi günler diliyordunuz.

Tanımadığınız bu insanların aslında nasıl tek bir ruh olduğunu görüp şaşkına dönüyordunuz sonra. Tüm bu duyguları kıskançlık izliyordu. Hepsinden daha ağır basıyor, boğazınızı kurutuyor, midenizi burkuyor, gözlerinizi karartıyordu. Başka hiçbir duyguya yer bırakmadan dolduruyordu içinizi ve artık onların da şimdi sizin hissettiğiniz gibi hissetmesini istiyordunuz. Sadece bir anlığına sizi görmelerini, aklınızdan geçenleri anlamalarını, sizi bir an için birbirlerini sevdikleri gibi sevmelerini istiyordunuz.

Kıskançlık kolay kolay çıkarıp atacağınız bir his olmuyordu. Yerini alan acıma yavaş yavaş içinize yerleşiyordu ve ağırlığıyla bacaklarınız tutmaz oluyordu ve kimsenin sizi görmesini istemiyordunuz. Görünmez olmak istiyordunuz. 

Sevmek, sevilmek umurunuzda olmuyordu.

 Sadece, görünmez olmak, hiçbir şey olmak - şey -  daha fazla hiçbir şey olmak istiyordunuz.  



Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Kıskançlık dendiği zaman sizin bu yazınız aklıma gelirse hiç şaşmam... Kıskanlığı bildiğimiz bir halde değil de farklı bir yönü ile ele almışsınız. Güzel bir anlatım olmuş.

    YanıtlaSil