Gabriel García Márquez
Kırmızı Pazartesi / Gabriel García Márquez | Kitap Yorumu
K ı r m ı z ı P a z a r t e s i
“İşleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsü.”
Kitabı az önce bitirdim, gözlerimde
hala yaşlar varken yazayım yorumunu dedim.
Ben Kırmızı Pazartesi'nin böyle
olacağını hiç tahmin etmiyordum. Daha önce cinayet romanları
okudum, acımasızca katledilen insanların olduğu cinayet filmleri
de izledim.
Ama bu kitap beni öyle etkiledi ki
kendimi dağılmış hissediyorum ve kitaptaki cümleler zihnimden
geçtikçe gözlerim anında doluyor.
Kitabın konusundan bahsetmek
istemiyorum, zaten çok kısa bir hikaye bu. Herhangi bir şey
söylersem her şeyi mahvederim çünkü. Sadece kitabın ilk
cümlesini okumanız etkilenmenize yetiyor bence.
“Santiago Nasar, onu
öldürecekleri gün, piskoposun geleceği gemiyi karşılamak için
sabah saat 05.30'da kalkmıştı.”
Santiago'nun öleceği belli, buna rağmen kitap kendini öyle bir
okutturuyor ki. Yazar okuyucunun duygularına erişmeyi çok iyi
başarmış. İlk kısım bittiğinde başladım ağlamaya, hala,
bunu yazarken dahi ağlıyorum. Beni çok, haddinden çok etkiledi bu
hikaye.
--Yazının devamı Spoiler içermektedir.--
Vicario kardeşlerin, birisinin onları engellemesini istiyor gibi
görünmeleri canımı yaktı. Sonradan sorulduğunda, piman
olmadıklarını, yine olsa yine yapacaklarını söylemeleri beni
fena öfkelendirdi.
Onlar herkese Santiago'yu öldüreceklerini söylerlerken,
Santiago'nun bundan bir haber, normal bir güne uyanması, Margot'a
kahvaltı için söz vermesi, hala düğünün ne kadara mal olduğunu
hesaplaması içimi burktu.
Hele son sayfalar...
Cristo Bedoya'nın arkadaşını bulmaya çalışması...
Santiago'nun neler olduğunu anlamadan, kafası karışmış bir
halde nişanlısının evinden çıkması...
Annesinin, Santiago'nun bağırışlarını duyması, ama onu evde
sanıp evin kapısını kendi oğlunun üstüne kapatması..
Santiago'yu öldürmek istemelerinin sebebi kardeşlerinin,
ailelerinin onurunu kurtarmaktı. Buna biraz da gönülsüz oldukları
belirtiliyor, birileri onları durdursun diye herkese hiç çekinmeden
bir cinayet işleyeceklerini söylüyorlardı. Cinayet sahnesini
okurken, aslında bunun pek de doğru olmadığını anladım
aslında. Santiago'yu psikopatça, insanın kanını donduran bir
şekilde biçiyorlar. Nasıl bir nefret duydular, bir an bile nasıl
tereddüt etmediler aklım almadı.
Sanki kardeşler, ve bu cinayeti
bilip de sessiz kalan herkes, içten içe zaten Santiago'nun ölmesini
istiyor gibiydiler bence.
Ayrıca daha sonradan pişman olmadıklarını söylemeleri beni
hayrete düşürdü.
Asıl mesele de şu, Santiago gerçekten suçlu mu değil mi, belli
değil. Aslında ben suçlu olmadığını düşünüyorum, çünkü
birkaç yerde Santiago'nun öleceğini öğrendiğinde şaşırdığını,
ne olduğunu anlamadığını söylüyorlar. Tabii Angela yıllar
sonra dahi, inatla o olduğunu söylüyor, ki ben yalan söylediğini
düşünüyorum.
Bence, Santiago Nasar sadece bir günah keçisiydi.
Bu yüzden hikayenin sonunda, daha doğrusu cinayetten yıllar sonra
Angela'nın mutlu olması, istediği şeye kavuşması beni çileden
çıkardı. Ondan nefret ediyorum.
Kırmızı Pazartesi içimde bir
şeyleri kırdı, belki de olan bir gerçekliği tamamen görmemi
sağladı.
Hiç durmayın, okuyun.
Alıntılar...
< "Cenazemde çiçek istemem ha," demişti bana, ertesi gün oraya çiçek konmaması işiyle benim uğraşacağımı aklına bile getirmeden. >
< Bana bir ön yargı verin, dünyayı yerinden oynatayım. >
< Kader bizleri görünmez kılar. >
< "Sanki öldükten sonra onu bir kez daha öldürmüştük." >
< O gün yalnızca ben değil, her şey Santiago Nasar gibi kokuyordu. >
Halam Wenefrida Márquez, ırmağın öte yanındaki evinin avlusunda bir tirsi balığının pullarını temizlemekle uğraşıyordu, Santiago Nasar’ın eski rıhtımın merdivenlerini inip kendinden emin adımlarla evine doğru yürüdüğünü görmüştü.
“Santiago, yavrum!” diye bağırmıştı. “Neyin var?”
Santiago Nasar onu tanımıştı.
“Beni öldürdüler, Wene Hala.” demişti.
Son basamakları tökezlemiş ama hemen kendini toparlamıştı. “Hatta bağırsaklarına bulaşan toprağı eliyle silkelemek titizliğini bile gösterdi.” dedi Wene halam. Sonra saat altıdan beri açık olan arka kapıdan evine girmiş, mutfağın içine yüzükoyun yığılıp kalmıştı.
(Burayı okurken gözlerim eriyip akıyor sandım)
...
Okurken devamlı bu parçayı dinledim, duygu yoğunluğunu bine katladı resmen, tavsiye ederim.
"Holy Mackerel" adlı blogun sahibi, kitaptaki olayları, çizimleriyle sıralayıp yorumlamış. Kitabın ciddiyetini yansıtmıyor olsa da göz atmak isteyebilirsiniz.>> tık
***
Yorum Gönder
5 Yorumlar
Ne demek, rica ederim :') Ben de beğendiğine çok sevindim ^.^
YanıtlaSilEvet, bence de. İnsanın peşini bırakmayan hisler oluşturuyor Kırmızı Pazartesi, sindirmek için zaman gerek. Sonrasında Şili'de Gizlice'yi öneriyorum. Öneri robotuna döndüm ayol :D
YanıtlaSilÇok yardımcı olan bir özet olmuş. Özellikle de koyduğunuz link ödevim için çok işime yaradı. Teşekkürler...
YanıtlaSilYardımcı olduğuna çok sevindim, rica ederim :')
SilNeden angelina tekrar san romana yazıyor ki
Sil