Film Yorumu : İftarlık Gazoz



İFTARLIK GAZOZ

Türü : Komedi / Dram

Yapım Yılı : 2016

IMDB Puanı: 7.6

Fragmanı:



İftarlık Gazoz, geçen yıl fragmanlarını gördüğüm ve merakla beklediğim, fakat sonra nasıl olduysa unuttuğum bir filmdi. Öyle ki bana reklamı pek yapılmadı gibi geldi - en azından "Ali Baba ve Yedi Cüceler"in gölgesinde kalmış gibi bir hisse kapıldım. Onun afişlerini her yerde görmüştüm fakat İftarlık Gazoz'un tek bir afişini dahi görmedim. Unuttuğuma şaşmamalı aslında.

Filmin yönetmeni Yüksel Aksu. Kendisi "Dondurmam Gaymak" ve "Entelköy Efeköy'e Karşı" filmlerinin de yönetmeniydi ve bu iki yapım da benim gayet keyifle izlediğim, içerdikleri mesajların çok hoşuma gittiği filmlerdi. Ayrıca ikisi de bir ege köyünde geçiyordu ve ege halkı, doğal şiveleriyle filmlere ayrı bir güzellik, özgünlük katıyordu. Bunların hepsi İftarlık Gazoz için de geçerli tabii.

Fragmanı izleyince insanda bir "Bu film resmen Dondurmam Gaymak'ın çakması olmuş!" gibi bir düşünce oluşuyor fakat şunu söyleyebilirim ki bu film diğerinden çok farklı bir noktada ayrılıyor: dram. Tabii ki bariz benzerlikler mevcut, fakat bu beni filmi izlerken hiç rahatsız etmedi. 


Filmin, Aksu'nun diğer iki filminden ayrılan, belki de en belirgin özelliği olayın 70-80'li yıllarda geçmesi. Ben o yılları yaşamamış olsam da havası çok hoşuma gitti ve anne-babamın yorumuna göre dönem gayet başarılı yansıtılmış ekrana. Dediğim gibi ben o kuşaktan değilim fakat filmi izlerken, gazoz şişelerini, yazlık sinemayı, yakalı önlükleri görünce içimde büyük bir özlem hissettim. Hem de bunları hiç yaşamadığım halde!

Cem Yılmaz'ın oyunculuğu hakkında söyleyebileceğim hiçbir şey yok zaten ama küçük ana karakterimizi canlandıran Berat Efe Parlar gerçekten de takdire değer bir iş çıkarmış. Geleceği çok parlak bir oyuncu olduğunu tartışmasız belli etmiş kısacası. 
Bahsetmek istediğim bir başka şey de filmin müzikleri. Zaten izlerken de fark ettik, bunlar Çağan Irmak filmlerinin müziklerine çok benziyor deyip durduk. Gerçekten de Çağan Irmak filmlerinden bestelerine aşina olduğumuz Evanthia Reboutsika ile çalışılmış. Çok da iyi yapılmış. 

Baştan söyleyeyim, film bazı kesimleri rahatsız edecek düşüncelere yer vermiş. Açık bir komünist propogandası görülüyor olabilir fakat bunu bir insanın öyküsünü izliyormuş gibi izleyin. Farklı bakış açısına sahip olabilirsiniz fakat o dönemde yitip gitmiş bir hayatın hikayesi bu ve böyle şeyler yaşandı, bunlar ülkemizin - ne yazık ki - gerçekleri. Daha sonra olumlu ya da olumsuz eleştirmek tabii ki size kalmış. Fakat dediğim gibi, size ters gelen, belki de rahatsız eden ideolojilere yer veren yapımları izlemek sizden bir şey götürmez, aksine kendinizi, düşüncelerinizi geliştirmenize yardımcı olur. Bence tabii :')

Bu noktadan sonra izleyip izlememek size kalmış, ben uyarımı yaptım..



!! Yazının bundan sonrası film hakkında ayrıntılı bilgiler içermektedir !!

Film yukarıda bahsettiğim neden yüzünden pek çok olumsuz tepki almış. Dönemin taraflı bir şekilde anlatıldığı ileri sürülmüş. Aslında tüm bu eleştiriler pek de haksız sayılmaz. Sonuçta filmin arka planında - aslında çok da arkada değil ya neyse - Adem'de komünist düşüncenin nasıl yer ettiği anlatılıyor. Hasan abisinin ona verdiği kitap Ekmeğimi Kazanırken ile birlikte, onunla yaptığı konuşmalarla bu fikir çok kez karşımıza çıktı, seyirciye vurgulandı. 

Dediğim gibi beni çok rahatsız etmedi Hasan'ın Adem'e bu şekilde düşünceler aşılaması. 

Taraflı olduğunaysa şu açıdan katılıyorum, filmde gördüğümüz karşıt taraflar, yani sağcılar, sahneye çıktıklarından itibaren seyirci onların kötü karakterler olduğunu anlıyordu. Sanki dönemdeki bütün solcular iyi, bütün sağcılar cani, katil gibi bir görüntü oluşturdu kafalarda. Yani bir taraf iyi/haklı, diğer taraf kötü/haksız olarak görünüyordu. Bu da bir kısmın tepkisini kaçınılmaz olarak aldı tabii ki.

Bunun olmaması için köyde bir de karşıt düşünceden öne çıkan bir karakter görebilirdik. Aynı şekilde köylüyle iç içe, o taraftan da iyi insanlar olduğunu gösterecek bir tip hem bu tepkileri önler hem de seyirci de daha sağlıklı bir algı oluştururdu. 

Ayrıca olayların seyri birden, çok ani değişti. Hasan&Adem ikilisinin ilişkisi arka planda işlenen bir konu olmasına rağmen daha sonra Adem'in de daha sonra komünist düşünceyi benimsediği, hatta bu yüzden hapse girdiği, hatta bu uğurda ölmeye bile kararlı olduğunu gördük aniden. Tüm bu gelişmelerin üstü kapatılmıştı. Öyle olmuş işte tavrında bir gelişmeydi sanki. Bence bu hikayede önemi azınmayacak bir boşluk oluşturmuştu. 



Filmde hoşuma giden şeyler daha ağır basıyor. 

Örneğin gazoz'un yerini kolanın alması durumunun işlenmesi... Benzer bir mesele, yani doğal, el yapımı dondurmalar yerine markaların ürettiği yani su, şeker, gıda boyasından ibaret çubuk dondurmaların tercih edilmesinin yerli esnafa verdiği zarar işleniyordu Dondurmam Gaymak'ta. Bu benim değinilmesine çok ama çok memnun olduğum bir konu zira büyük markaların bizim kendi esnafımıza zarar vermesi beni gerçekten üzüyor. 

Hoşuma giden diğer bir nokta dinimizdeki - belki de çoğumuzun doğru kabul ettiği - birçok yanlış bilginin özellikle çocuklar üzerindeki etkilerini görüyoruz filmde. Orucun bozulması halinde tutulması gerektiğini söyledikleri 61 gün çocuğu öylesine korkutuyor ki bunun sonucu oruçtan soğumak olacak belki de. Dahası İslam'ı ağır cezalar veren bir din olarak görüp yanlış tanıyacak, yanlış anlatacak ve kendisi de bu dini yanlış yaşayacak. 

Dinimizde bozulan orucun yerine 61 gün oruç tutmak diye bir şey yok. Fakat bu ve bunun gibi pek çok doğruluğu olmayan ifadeleri ben de çocukluğumdan beri duyuyorum. Küçük bir araştırmaya girmeyen herkes de bunlara inanıyor aslında. 

Fakat işin aslı, bu tür yalan yanlış kuralların, kefaret veya cezaların ortaya çıkış ya da söylenme amaçları insanları kötü eylemlerden caydırmak. Orucu bozmak - keyfi bozmak diyelim - kötü bir eylem sayıldığından kişiyi bunu yapmaktan alıkoymak adına 61 günlük oruç cezasıyla korkutmak tüm mesele. 

Üzerine düşünüldüğünde göreceksiniz ki aslında bu ceza söylemi hiç de amacını gerçekleştirmiyor bence. Aksine, yukarıda da söylediğim gibi kişiyi - hele de bu bir çocuksa - oruç ibadetinden soğutuyor. 

Bu açıdan film, bazı Kur'an kurslarında verilen yanlış bilgilerin doğurduğu bir sonucu çok güzel aktarmış. Hep sorguladığım bir durumdu bu zaten benim. Çocukları dini kitabı, dinin gereklerini öğrensinler diye gönderdiğimiz bu kurslar bence enine boyuna araştırılmalı.

Neyse, hassas bir konu ama değinmek, düşüncelerimi belirtmek istedim. 


Diğer bir mesele de bununla biraz ilgili aslında. Bazı yorumlarda gördüğüm kadarıyla filmde islam alehtarlığı var ya da dinle alay edilmiş gibi eleştiriler okudum ve çok şaşırdım. Aksine bence filmde çok samimi ve doğal bir din yaşantısı vardı halkın. Ilımlı bir dini yaşayış vardı kısacası. İslam bana göre sadece çok keskin sınırlandırmalara, kati kurallara göre yaşanan bir din değil. Böyle olduğunda zaten göz önüne kapalı, katı ve otoriter bir din geliyor ama hep demiyor muyuz İslam hoşgörü dini diye? 

En azından benim görüşüm bu şekilde ve filmde bunun işlenmesini görmek bana hiç batmadı, aksine böyle doğal yaşanan bir İslam görmek beni mutlu etti.

Filmde "komünistler dinsizdir." düşüncesinin haksız çıkarılması da bana çok ilginç ve hoş geldi. Farklı bir bakış açısı kazandırdı bana açıkçası. Tabii ki böyle düşünmüyordum ama filmde Hasan karakterinin Hz. Muhammet'in de bir bakımdan devrimci olduğunu söylediği yer beni bu konuda düşündürdü ne yalan söyleyeyim. Haksız da sayılmazdı çünkü. 

Yüksel Aksu'nun diğer iki filminde de böyle, köy halkının "aşırı" olarak tanımladığı bir karakter mevcuttu. O karakterlerin argümanları da bana çok haklı geliyordu zaten. Bu şekilde insanları düşünmeye, sorgulamaya iten karakterler, diyaloglar kurgulanması benim büyük takdirimi kazandı. 

Son olarak filmin son sahnesinden çok etkilendiğimi söylemek istiyorum. Adem'in ölüm sahnesi oldukça çarpıcı çekilmişti ve ben ağlamaktan bir hal oldum. Orucunu ezandan birkaç saniye önce bozması ve ölüm orucunun bitmesinden biraz önce hayatını kaybetmesi detayı da beni fena vurdu. 


!! Spoiler sonu !!

Kısacası benim için artıları eksilerinden çok çok fazla olan bir filmdi.

Yukarıda da bahsettiğim gibi İftarlık Gazoz bana kıyıda köşede kalmış bir film gibi geldi. Belki de öyle değildir, ben ısrarla görmemişimdir, bilemiyorum. Ayrıca beni çok çok etkiledi. Bu iki sebepten ötürü yorumunu yazmak, film hakkımdaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak, sizin de gözünüzden kaçtıysa, filmi sizlere tanıtmak istedim. 



Siz İftarlık Gazoz'u izlediniz mi?

Hakkında neler düşünüyorsunuz?

Benimle paylaşın!



Yorum Gönder

15 Yorumlar

  1. Bende unutmuştum izlemeyi hatırlattığın için teşekkür ederim Muggle ;)

    YanıtlaSil
  2. Merhaba.
    Bizde Cuma gecesi izledik, epeydir bekliyordu izlenmeyi ama kısmet olmadı diyelim...
    Başta biraz sıkılır gibi olsamda ortalarda çok sardı film ve evet bende sonlarında gözlyaşlarıma hakim olamadım ve çok ağladım.
    Tabi bunda benim birazda bu döenm yaşadığım acı kaybımında etkisi vardı... ağlamak çok iyi geldi.
    İyi geceler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaybınız için çok üzüldüm, başınız sağ olsun.. Yaşanmışlıklar olunca böyle yapımlar insanı daha derinden etkiliyordur eminim..

      Sil
    2. Sağolun...
      Sevgiler, iyi geceler Gözde.

      Sil
  3. Bayağı detaylı bir inceleme olmuş Gözde :-) Kalemine sağlık.

    Filmi biliyordum ama dediğin gibi daha iyi reklamı yapılabilirdi. Filmdeki çocuğun Berat Efe olduğunu bilmiyordum. Bu çocuk Güldür Güldür'de de çok iyi oyunculuk sergiliyor. Umarım bu yolda güzel şekilde ilerler.

    Bu filmi ailemle beraber izlemeye karar verdim. Tam aile filmi havası varmış gibi :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazmaya başlarken ne yazacağımı hiç bilmiyordum bir de :D Aile filmi aslında evet ama izleynler arasında çocuk varsa bazı noktalar açıklama gerektirebilir :D Umarım benim kadar keyifle izlersin ablacım ^.^

      Sil
  4. Filmin yarısını izledim. Yüksel Aksu görsel yönden güzel filmler çeken ama biraz yapay filmleri olan bir yönetmen. Doğallıktan uzak biraz. Mesaj kaygısı yoğun olan bir yönetmen Yüksel Aksu. Dinle ilgili noktada bazı mesajları vermeye çalışması benim de dikkatimi çekti. Örneğin maç için namaz saatini değiştirmeye çalışmak bana zorlama geldi. Ama film kötü değil hoş bir seyirlik bence. Selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoğu insanın tepkisini çeken de sanırım o maç meselesi olmuş. Yorumumda da dediğim gibi beni çok rahatsız etmedi o tür şeyler, güldüm geçtim ama herkes için böyle olmayabilir tabii.. Yorumunuz için teşekkür ederim :')

      Sil
  5. Filmi hiç izlemedim. Türk filmlerine karşı önyargımdan sebep Kırsam şı ön yargıyı izlesem fena olmaz diye düşünüyorum :) Teşekkürler paylaşım için OKunası olmuş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de yerli yapım pek izlemiyorum görece olarak fakat böyle sağlam filmlerimiz de var neyse ki. Umarım izlersin ve benim kadar beğenirsin :')

      Sil
  6. Yanıtlar
    1. Filmde açıkça nedeni söylenmiyor fakat komünist faaliyetlerinden olsa gerek...

      Sil
  7. Islamda kefaret orucu diye bir şey var. İslam başlı başına kuralları olan de insanın 24 saatini de dizayn eden bir dindir. Hoşgörü olayını yanlış yorumlayan çok insan var ve sizin de yazınızda bunu gördüm. Ayrıca filmde hoca defalarca çocuklar oruç tutmaz size farz değil diyor zaten çocuk hoşlandığı kız oruç tutuyor diye sınıf arkadaşı olan ama sınıfta kaldığı için yaşça büyük bir çocuk dalga geçti diye biraz erkeklik biraz büyüklük taslama amaçlı çocuk inadı ile tutuyor orucu. Yani çocukları ne korkutuyor anlayamadım yorumunuzda. Ayrıca dindeki 61 gün oruçla protesto için yapılan açlık grevi eleştirmesi aşırı derecede saçma geldi bana. Filmin ilk sahnesinden sonunu tahmin ettik ama farklı bir hikayeyi izlemek için izledik. Film sadece bu tutarsızlıkları sebebi ile değil hikaye dağınıklığı sebebi ile de vasattı maalesef. Ve dediğiniz bir noktaya katılıyorum bir taraf iyi bir taraf kötü anlatılmış. O dönemde ne yazık ki birileri tarafından bir nesil harcanmış boş yere.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filmi izleyeli çok oldu fakat, çocukların bu "bozulan oruç yerine 61 gün kefaret orucu tutulması" durumundan korktukları - en azından ana karakter olan çocuğun korktuğu- gayet açıktı bence. Filmde yer alan açlık grevinin 61 gün sürmesinin gencin çocukluğunda yaşadığı o olayla paralellik göstermesi sizin düşüncenizin aksine bence hoş bir kurguydu. Dinin hoşgörüsü hakkında yanlış düşündüğümü söylemişsiniz. Öncelikle kimsenin, herhangi birinin dini algıyalış ve yaşayış şekline "yanlış" diyecek konumda olduğunu düşünmüyorum. İslam kuralları olan bir din evet, fakat ben herkesin dininin kendine olduğunu savunuyor ve dinimi kendi mantık ve vicdanıma göre yaşıyorum. Bu, dinin temel kurallarını ve öğretilerini eğip büktüğüm anlamına gelmesin, elbette kendime kılavuz olarak başta bu dinin kutsal kitabını, bunun yanında da kendimi yorumlamaya yeterli görmediğim yerlerde birkaç uzman kişinin görüşlerini alıyorum. Kimin görüşüne güvendiğimiz de tabii ki yine mantık ve vicdanımıza kalan bir şey. 61 gün kefaret orucuyla ilgili iddianıza kanıt göstermenizi isteyecektim fakat bana hadis örnekleriyle geleceğinizi tahmin edebiliyorum -zira Kur'an-ı Kerim'de böyle bir hüküm olmadığını ikimiz de biliyoruz. İfadelerinizden anladığım kadarıyla din konusunda güvendiğimiz kaynaklar farklı. O yüzden tartışmaya girmek istemiyorum.Fikirlerinizi paylaştığınız için yine de teşekkür ederim.

      Sil