Kitap Yorumlarım
Uğultulu Tepeler / Emily Brontë | Kitap Yorumu
Uğultulu
Tepeler'i yıllar yıllar önce okumak istediğimde arkadaşlarım,
okuyan arkadaşlarım değil, okumaya çalışan arkadaşlarım, çok
sıkıcı olduğunu söylemişlerdi ve buna ikna etmişlerdi beni. Bu
sefer de bunu göz önüne alarak başladım ben kitaba. Şunu
rahatlıkla söyleyebilirim ki Uğultulu Tepeler, eğer “Klasikler
sıkıcıdır.” tarzında bir ön yargınız varsa bunu yenmek için
okumanız gereken bir klasik.
Kitapta
genel olarak farklı anlatıcılar var ama biz olaya Uğultulu
Tepeler'e yakın bir yer olan Grange'e kiracı olarak giden Bay
Lockwood'un bakış açısıyla dahil oluyoruz. Şunu da söylemekte
fayda var, anlatılmak istenen hikaye Bay Lockwood'unki değil.
Okumayan insanların bile isimlerini bildiği Heathcliff ve
Catherine'in hikayelerini aslında bize, daha doğrusu Bay Lockwood
yoluyla bize aktaran kişi Nelly, yani evin hizmetçisi.
Doğrusunu
söylemek gerekirse ben ilk defa gözlemci bakış açısıyla
yazılmış bir roman okudum. Okulda öğrettikleri zaman bile böyle
yazılan bir kitabın çok sıkıcı olacağını düşünmüştüm
ve açıkçası hiç bir örnek okumaya da kalkışmamıştım.
Kitaba başlamadan anlatımının böyle olduğunu da bilmiyordum ama
bu farklılık ben de olumsuz değil oldukça olumlu bir etki
bıraktı. Sanırım bu benim de, Bay Lockwood gibi insanların
hikayelerini dinlemekten hoşlanmam yüzünden.
James
Hafley (Sanırım bir eleştirmen ya da araştırmacı) bir
makalesinde Uğultulu Tepeler'deki asıl kötü karakterin Ellen Dean
olduğundan bahsetmiş. Olan olayların bir şekilde Nelly'nin
verdiği kararların sonucu olduğundan bahsetmiş. Kitabı okurken
çoğu zaman ben de böyle düşünmedim değil.
<<Yazının
devamı Spoiler içermektedir.>>
Şunu
söylemek istiyorum, hayatımda daha önce bir kitabı okuduktan
sonra bu kadar araştırma yapmadım. Kitabın birçok eleştirisini,
karakter analizlerini okudum. Gerçekten ilginç şeylerle de
karşılaştım. Okuduklarımdan sonra aklımda kalanları, beni en
çok etkileyenleri kendimce şöyle toparladım :
Kitabı
okurken devamlı ana karakterin kim olduğunu sordum kendime, çünkü
kitabın yarısından sonra olaylar fazlasıyla değişiyor. Şimdi
düşünüyorum da aslında bu hikaye tamamen Heatcliff'e ait.
Nelly, hikayeye onun eve gelmesiyle başlıyor. Onun geri dönmesiyle
olaylar kızışıyor. Ve onun ölmesiyle de kitap son buluyor.
Uğultulu
Tepeler'i okumadan önce ne zaman Heatcliff adını duysam onu
klasik, romantik, aşık erkek karakterlerden biri sanırdım. Çoğu
kitapta okuduğumuz gibi : Erkek karakter kötü şeyler yapar. Sonra
aşık olur ve yaptıklarından pişmanlık duyar. Duyduğu aşk onu
değiştirir vs.
Kitap
boyunca ben Heatcliff'den ümidimi hiç kesmedim. Ondan nefret
edemedim çünkü onun değişeceğini umdum hep. Ama hayır.
Heatcliff kesinlikle romantik bir roman kahramanı değil. Öyle ki
Heatcliff, kendisinin de itiraf ettiği gibi Isebella'ya eziyet
ettikçe onun buna ses çıkarmamasından zevk alıyordu.
Yazar
Joyce Carol Oates bu durumu çok ilginç ve bence doğru şekilde
yorumlamış. Ona göre yazarımız Emily Bronte, okurlarına
Heatcliff'in Isebella'ya yaptığının aynısını yapıyor.
Okurlarının, Heatcliff'in davranışlarına ne kadar şaşırdığını,
buna rağmen hala onu romantik bir kahraman olarak görmelerini, bunu
istemelerini görmek için yapmış. Bir nevi Bronte, bizim
Heatcliff'e karşı hissettiğimiz çaresiz umutla oynamış!
Kısacası
Heatcliff bizim bildiğimiz romantik erkek karakterlere hiç
benzemiyor. Onun romanda sembolize ettiği şey çok daha farklı.
Romanın yazıldığı dönemle ilgili küçük bir araştırmayla
öğrenebilir ki 1840'larda İngiltere ekonomisi sıkıntılı bir
dönemdeydi. Fabrika işçilerinin durumu çok kötüydü ve yüksek
kesim bir isyan çıkmasından korkuyordu. Bunun aksine birçok
varlıklı ise işçilere karşı sempati ve korku karışımı bir
yaklaşıma sahiptiler.
Heatcliff
kimsesi olmayan, Liverpool sokaklarında yaşayan bir çocuktu.
Kısacası o, İngilterenin bu dönemini sembolize ediyordu. William
Blake birçok şiirinde İngilterenin 'Karanlık Şeytani
Değirmenleri'nden bahseder. Heatcliff de birçok kez kitapta, diğer
karakterler tarafından şeytanla karşılaştırılmıştır.
Bu
dönemi düşünürsek Heatcliff, yüksek kesimin endişelerinin
vücut bulmuş hali gibidir. Kimsesiz olması, eve geldikten sonra
Hindley tarafından itilip kakılması okuyucuda acıma duyguların
uyandırır. Heatcliff'e sempati duymaya başlarız. Fakat daha sonra
Heatcliff güçlenir ve kötü, oldukça kötü bir adam olabilir.
Bu
da şunu gösterir; zayıf, acınası bir karakter gücü eline
geçirdiğinde acımasız ve kötü birine dönüşür.
...
En
etkilendiğim sahne, Heatcliff'in Cathy'nin mezarını açması ve
mezarcıyla o anlaşmayı yapmasıydı. Ve o sözler; “ Edgar
Linton'ın zerreleri bize ulaştığı zaman biz birbirimize iyice
karışmış olacağız.”
Ne
aşktır arkadaş!
Anneleri
doğumda öldükten sonra suçlanan çocuklara çok fazla üzülüyorum.
Bu yüzden romanda en acıdığım, en sempati duyduğum karakter
Hareton'dı. Sefillik içinde büyüdü, itilip kakıldı yine de
Heatcliff'i babası yerine koyup sevdi. Mutlu olmayı hak ediyordu.
Romanın
sonunda, fark ettiniz mi bilmiyorum ama, Uğultulu Tepeler gerçek
varislere kaldı. Yani Cathy ve Hareton'a, iki kardeşin çocuklarına,
Earnshawlara...
Kitabı
bitirince hemen gidip film adaptasyonlarına baktım. 2009'da
çekilmiş mini televizyon dizisini izledim, iki saatlik bir film
tadındaydı zaten. Tabii ki kitabın tadı çok başkaydı.
Sanırım
şimdiye dek okuduğum en iyi klasikti Uğultulu Tepeler. Emily
Bronte'nin o gencecik yaşında böyle harika bir kitap yazması
inanılmaz bir şey. Keşke uzun yıllar yaşasaydı da, onun
kaleminden en azından birkaç roman daha okuyabilseydik. Buna rağmen
Uğultulu Tepeler gibi bir baş yapıtı ardında bıraktığı için
teşekkürlerimi, kendi adıma, sunuyorum. Huzur içinde yat, Emily...
“Onu
yakışıklı olduğu için değil, kendimden çok bana benzediği
için seviyorum, Nelly. Ruhlarımızın neyle yoğrulduğunu bilmiyorum ama, onunkiyle benimki aynı hamurdan.”
“Her
şey yok olup sadece o kalsa, ben yine var olurdum; her şey yerinde
kalıp da o ortadan kaybolsa, evren bana tamamen yabancı olurdu. Ben
onun bir parçası olamazdım.”
“Sonra,
seni unutmak, kendimi unutmak demek olacak...”
“Senin
yokluğun... Ah, Tanrım! Sen, ruhun toprağa gömülü halde yaşamak
ister miydin?”
“Catherine
Earnshaw, ben yaşadıkça sen de rahata erme. Seni ben öldürmüşüm,
öyle söyledin. Sen de arkamı bırakma.”
"Ben hayaletlerin dünyada dolaştıklarını biliyorum. Her zaman benim yanımda ol. İstediğin kılığa gir, delirt beni...Yalnız seni bir türlü bulamadığım delhizde beni bırakma."
“Zaten benim için Catherine'le ilgili olmayan bir şey var mı? Hangi şey onu bana anımsatmıyor ki? Şu zemine baksam taşların üzerinde onun yüzünü görüyorum. Her bulutta, her ağaçta o var. Geceleri havayı o dolduruyor, gündüzleri baktığım her şeyde onun düşünü görür gibi oluyorum. Sanki her tarafımı onun hayali çevirmiş. Rastgele erkek-kadın yüzleri, dahası kendi yüzüm bile bana onunkine benziyormuş gibi geliyor. Bütün dünya onun da bir zamanlar yaşadığını, benim onu yitirdiğimi gösteren korkunç anılarla dolu.”
Yorum Gönder
15 Yorumlar
Uğultulu Tepeler en sevdiğim klasiktir. Austen'i çok severim ama bence gerçek aşka en yakın yazan yine Bronte. Araya serpiştirdiğin notlar için de teşekkürler :) Sakıncası yoksa hangi baskısını okuduğunu sorabilir miyim? Bir de Kate Bush'un Wuthering Heights şarkısını dinledin mi hiç? Dinlemediysen tavsiye ederim. Ürpertici bir ruhu var.
YanıtlaSilRica ederim, yorumun icin ben tesekkur ederim. Oda yayinlarindan okudum kitabi. O sarkiyi gordum kitabi arastirirken ama henuz dinlemedim. Tavsiyen icin tesekkurler, mutlaka dinleyecegim. Urpertici seyleri severim :)
SilBloğunu yeni keşfettim ve başlığı gördüğüm gibi direkt izlemeye aldım. Dil alanında ilerleyenlerin inceleme makaleleri de bir başka oluyor, bayıldım yazım tonuna :) Eskilerden bir yazdığına dadandım şu an ama Bronte'yi görünce mouse a hakim olamadım :)
YanıtlaSilUğultulu Tepeler benim lise yıllarımda bir kitap delisine bağlayıp elimden düşüremeden okuduğum eserlerdendi. Hala da çok özel bir yeri vardır. Tabi Gurur ve Önyargı'nın (Türkçe'ye çevirince de hoş durmuyor sanki) yerini tutmaz benim için; ben romantik eserlerde daha çok mantıklı hamleler yapan karakterleri seviyorum, ama yine de o kadar gencecik bir yazarın yazdığı dönemi de hesaba katacak olursak bu denli şiddetli ve derin yazabiliyor olması beni çok etkilemişti :)
Kurgu Dünyası'ndan selamlar, sevgiler...
Ben de Bronte'lerin tarzını seviyorum daha çok. Austen'le yıldızım barışmadı bir türlü :') Özellikle Charlotte Bronte'nin çok büyük hayranıyım. Fakat genel olarak klasiklerin verdiği tat bir başka tabii. Çok teşekkür ediyorum, yorumun çok mutlu etti beni.. Keyifle okumana çok sevindim :')
Silbenzer bir kitap önerin var mı :)
YanıtlaSilOkumadıysan Charlotte Bronte'den Vilette(Geçmişin Gölgesinde)yi şiddetle tavsiye ederim :')
SilBen yeni başladım umarım güzel bi kitaptır.☺
YanıtlaSilHer okudugumda o heatclife kufur etmeden diger sayfaya gecemiyorum 😂😂
YanıtlaSilGözde klasikler söz konusu olduğunda senin önerilerine çok değer veriyorum.Bu kitabı ben de geçen sene okumuştum ve harikaydı! Yalnız son bir kaç aydır da Uğultulu Tepeler hem aklımdan hem de kalbimden çıkmıyor.Dönüp dönüp düşünüyorum.Popüler yazılarında görünce de bu yazını okumadığımı fark edip okumaya başladım.Kitaba dair tüm duygularım depreşti.Gidip baştan okumamak,tekrar başlamamak için kendimi zor tutuyorum.
YanıtlaSilÇoook güzel bir yazı olmuş ellerine ve bilgine sağlık. ^^
Bu romanda tek üzüldüğüm karakter Mr. Edgar Linton oldu . Bence kitaptaki en iyi karakterdi ve oldukça beyefendiydi.Onun bu şekilde acı çekmesine üzülüyorum. Ayrıca şunu da söylemek istiyorum
YanıtlaSilCatherine bu güne kadar okuduğum en bencil ve dengesiz karakterdi. Ne istediğini bilmeyen insanlar hep boyleler işte . Hem Heathcliff'in hem de Edgar'ın hayatını mahvetti
Onu kendimden çok seviyorum, Ellen. Bunu da şundan anlıyorum: Her gece Tanrı'ya beni ondan sonraya bırakması için yalvarıyorum. Çünkü benim arkamdan o üzülecek yerde onun arkasından benim üzülmem daha doğru. Bu da benim onu kendimden çok sevdiğimi gösterir.
YanıtlaSilBu sözün hangi sayfada geçtiğini bilen var mı lütfen çok önemli benim için :)
Onu kendimden çok seviyorum, Ellen. Bunu da şundan anlıyorum: Her gece Tanrı'ya beni ondan sonraya bırakması için yalvarıyorum. Çünkü benim arkamdan o üzülecek yerde onun arkasından benim üzülmem daha doğru. Bu da benim onu kendimden çok sevdiğimi gösterir.
YanıtlaSilBu söz hangi sayfada geçiyordu bilen var mı çok önemli benim için :)
324:). Yeni bitirdim, yatağımdan kalkıp buldum madem çok önemli bir şeymiş:). Insallah gec kalmamışımdır.
YanıtlaSilBir çok sefer okumaya niyetlendiğim ama her seferinde araya başka bir kitap girmesiyle henüz okuyamadığım kitap. Bu yazıyı okuduktan sonra yine listemin en başına alıyorum.
YanıtlaSilHer ne kadar okusam da bir şekilde bir ana fikre ulaşamıyorum sadece sürükleyici.
YanıtlaSil