Kumsalda / Nevil Shute | Bence Nasıldı?


Nevil Shute'nin 1957 yılında kaleme aldığı Kumsalda kısaca, nükleer bir savaş sonrası güney yarımkürede hayatta kalmış son insanların hikayesini anlatıyor. Romanda, radyasyon yavaş yavaş onların bulundukları bölgeye doğru ilerlerken, bu insanların günlük rutinleri içinde geriye kalan ömürlerini anlamlandırma çabasını okuyoruz. 


Yaklaşan kaçınılmaz ölüme karşı hayata devam etme gibi çarpıcı bir temayı işliyor olsa da roman beni ne yazık ki pek etkilemedi. Bunun en önemli sebebi de kitabın dili.  Anlatım fazla sade ve adeta raporvari olduğu için  olaylar bende duygusal ve düşünsel bir etki uyandırmadı.


Ayrıca karakterleri katmansız, iki boyutlu buldum. Hikâye boyunca onların iç dünyalarını tanıyamıyoruz, çünkü incelikli psikolojik tahliller, karakterin ruh dünyasını gözler önüne seren derinlikli çözümlemeler içeren iç monologlar kitapta eksik. Yukarıda belirttiğim gibi bir temayı işleyen bir kitabın yoğun bir şekilde karakterlerin bireysel olarak psikolojisine odaklanmasını beklerdim. Oysa ana karakterler olan Moira, Dwight ya da Peter gibi figürler bana daha çok belli rollerin temsilcileriymiş gibi geldi; gerçek anlamda yaşayan, çelişkileri olan, karmaşık insanlar değillerdi. 


Bir de bu felakete karşı romandaki bütün karakterlerin aynı tepkiyi vermesine takıldım. Dünya yok oluyor ama kimsenin ciddi bir sorgulaması, isyanı, korkusu ya da iç çatışması neredeyse yok. Kitapta tek tip bir reaksiyon söz konusu, o da yaklaşan ölüme karşı elin kolun bağlı olması durumu. Böyle büyük bir felaket karşısında bu kadar pasif bir tavır içinde olmaları bana hem gerçekdışı hem de dramatik açıdan yetersiz geldi. Ölümü kabullenen veya pasif bir inkar içinde olan karakterlerin karşısında kaçmaya, saklanmaya, savaşmaya çalışan, eylemleriyle değilse de düşünsel düzlemde, içinde bir mücadele veren karakterlerin olması bana kalırsa kitapta asıl çatışmayı yaratacak ve kitabı felsefi sorgulama bakımından derinleştirecek şeydi. 


Tüm bunların yanında hoşuma gitmeyen bir başka şey de, kitabın Avustralya'nın kendine has tarihi, kültürel ve coğrafi özelliklerini göz ardı etmiş olmasıydı. Bu kıtanın kuzey yarımküredeki kıtalar ve ülkelerden birçok bakımdan farklı olduğunu genel itibariyle biliyoruz fakat roman özellikle Avustralya'da geçmesine rağmen burayla ilgili ayrıntılar es geçilmiş, bunların hikayeye hiçbir şekilde etkisi görülmüyor. Sanki sırf radyasyon en son oraya ulaşacak diye, yani kuzey yarımküreye uzaklığından dolayı seçilmiş bir mekan gibi. İşte bu da benim için romanı yetersiz ve zayıf kılan unsurlardan biriydi. 


Sonuç olarak, romanın güçlü bir konusu olsa da işlenişi bana fazlasıyla düz, karakterleri ise yapay ve sığ geldi. Bu nedenle hikâyeyle bağ kuramadım ve romanı genel olarak tatmin edici bulmadım.

Yorum Gönder

0 Yorumlar