Başkan Babamızın Sonbaharı / Gabriel Garcia Marquez | Bence Nasıldı?
Bu kitabı okumaya birkaç yıl önce niyet etmiştim ama o zaman birkaç sayfadan sonra kitabın ne nane olduğunu görüp sonraya bırakmıştım. Zaten sonra da kendisinin Gabo’nun okuması en zor kitabı olduğunu öğrenmiştim. Şansımı yeniden denemek için cesaretimi anca toplayabildim. Neyse ki bu sefer, sanırım beni neyin beklediğini bildiğim için, kitabın içine gitmekte o kadar da zorlanmadım.
Kitap gerçekten de okuması ve anlaması zor bir kitap çünkü sayfalar süren cümleleri var, anlatı paragraflara dahi bölünmemiş, diyalog yok. Altı bölümden oluşuyor ama her bölüm hazmetmesi zor kocaman bir lokma gibi. Bu anlatım şeklinin yarattığı duygu bence şöyle, bir akıntıya kapılmışsınız, sürükleniyorsunuz, kendinizi bırakmaktan başka yapacağınız bir şey yok yani. Sakin olup etrafa bakmaya çalışın, sürüklenmenin keyfini çıkarın ajhajdsn
Bunu fark ettikten sonra mesela öyle tanımadığım / hatırlamadığım isimlere, sık sık değişen bakış açılarına, anlamadığım göndermelere filan hiç takılmadım. Sadece okudum. Elbette dikkat gerektiren, hem de çok yoğun dikkat gerektiren bir metin ama elinizde çok da bir şey gelmiyor dediğim gibi. Dönüp o anlamadığınız yeri 3 kere, 5 kere de okusanız belki yine anlamayacaksınız shadj Zaten öyle bir şey yapmaya kalkarsanız kitap bitmez.
Tekrar ediyorum: burada yapmanız gereken üstüne durmaksızın fırlatılan sözcüklerden, cümle yığınlarından alabildiğinizi alıp yolunuza devam etmek.
Bunu yapınca öyle kopmuş, kaybolmuş olmuyorsunuz. Yani şimdi genellemek de istemem, benim için öyle olmadı diyeyim en iyisi. Ben bu şekilde okumaktan keyif aldım. Altını çizdiğim, etkilendiğim çok fazla cümle var kitapta. Cümleler bir yana hiç unutamayacağım sahneler de kazındı aklıma. Ayrıca Marquez’in yapmaya çalıştığı şeyi de anladığımı düşünüyorum. Romanı oluşturan her cümleyi yüzde yüz sindirmiş olmasam da, merkezdeki güç ve yalnızlık temasını iliklerime kadar hissettim. Anlatımın böyle kesintisiz, boca edilmiş halde olmasının bir nedeninin de bu etkiyi yaratmak olduğunu düşünüyorum. Hem öyle hem de bir diktatörün gölgesi altında yaşamanın, korkunç iktidarının sonu gelsin diye, artık ölsün diye beklemenin insanı ne denli bunalttığını, huzursuz ettiğini ve bıktırdığını da sadece bu deneysel anlatımıyla bile anlatıyor Gabo.
Okuduğuma göre Marquez’in bu kitabı yazması on yedi yıl sürmüş. Allah yarabbi!
Bir de içinde çok fazla lokal ifade varmış diye duydum, dünyanın dört bir yanındaki çevirmenler saç baş yoluyormuş nasıl çevireceğiz diye. Türkçe çevirisini okurken bunu düşünmedim ama metnin zorluğu ortada olduğu için nasıl çevirmiş be, helal olsun dedim. Şimdi bu lokal ifadeler bilgisiyle de diyorum ki kim bilir neler kayboldu bu çeviride.. Keşke yazıldığı dilden okuyabilseydim dediğim kitaplardan biri oldu.
Şimdi ben bu kitaba 3 yıldız verdim ama bunu yaparken sadece aldığım keyfi hesaba kattım. Yani kitaptan benim alabildiğim 3 yıldız oldu, yoksa kitap kesinlikle 5 yıldızlık, dört dörtlük bir kitap. Ne var ki herkese hitap etmez. Marquez okumaya bununla başladım demiş biri redditte, aman ha! Sakın öyle bir şey yapmayın. Benim gibi sona bırakın en iyisi.
ALTINI ÇİZDİKLERİM (den bazıları)
başkanlık sarayında yaşamak da her an elektrikleri yanık tutmak gibi bir şey...
söyle senin hayatında saat kaç....
hayır diyecek gücü kendinde bulamadığı bir yazgının tutsağıydı...
öyle yürekten ağlıyordu ki yalnız ona değil dünyadaki bütün erkeklere acımak geldi içimden...
çünkü yaradılışın sonuydu onun ölümü...
sonsuz saltanatının sarayında tek başına kalmıştı...
halk dediğin, budala rezillerden oluşmuştur...
demek saltanat dediğin bu sürgünler eviymiş...
...


Yorum Gönder
0 Yorumlar