Hay Bin Yakzan / İbn Sina & İbn Tufeyl | Kitap Yorumu


Hay Bin Yakzan
Yazarı: Ibn Sina & Ibn Tufeyl
Çevirmeni: Şerefeddin Yaltkaya / Babanzade Reşid
Yazıldığı tarih: 12. Yüzyıl


Hani daha okumadan, ilk sayfasını dahi açmadan seveceğinize emin olduğunuz kitaplar vardır ya (yok mudur?), Hay Bin Yakzan benim için o kitaplardan biriydi. 

Böyle durumlarda beklentiniz de çok yüksek olur elbette. Kitabı okuduktan sonra da ya boşuna bu kadar heveslenmişim dersiniz, ya da beklediğinizden de fazlasını bulursunuz kitapta.

Ben Hay Bin Yakzan'da gerçekten beklediğimden fazlasını buldum ve bunun mutluluğunu yaşıyorum.

İslam Felsefesi Tarihi kitabını okumasaydım belki de Hay Bin Yakzan'la çok çok sonra tanışacaktım. Bugüne kadar adını duymamış olmaktan çok utanıyorum. Suçu eğitim sistemimize de atabilirim pekala, fakat çuvaldızı kendime batırmayı seçiyorum. Bilmemek değil öğrenmemek ayıp elbette ama öğrenmeye yönelik bir çaba içinde olmamak en ayıbı. Birazcık ilgi ve araştırmayla elbette adına hemen ulaşılabilecek bir kitap çünkü Hay Bin Yakzan. Neyse, romantik tarafım her kitabın beni doğru an geldiğinde bulduğunu söylüyor; Hay Bin Yakzan'ın da beni bulması böyle oldu bence, zamanı gelmişti, bir şekilde yollarımız kesişti. Öyle oldu evet, kurcalamayalım.

Hay Bin Yakzan aslında Batı'nın çok uzun zaman önce tanıştığı fakat bizde, Arap kültürünün etkisi altında bu denli yoğun bir şekilde kalmış ve onlarla aynı dini paylaşan bizde bu kitap ilk olarak 1923 yılında Türkçe'ye çevrilebilse de kitap olarak basılması ancak 1985 yılında gerçekleşmiş. Neredeyse sekiz yüz yıllık bir gecikmenin ardından Türk okuru ile buluşmuş Hay Bin Yakzan. Geç geldiğinden mi yoksa başka bir nedenden mi o kadar da ilgi ve merak uyandırmamış olsa gerek, adı ve değeri hala büyük kitlelerce bilinmeyen, keşfedilmeyen bir eser olagelmiş.



Oysa Avrupa'da on dördüncü yüzyıldan itibaren Latince başta olmak üzere pek çok Avrupa diline çevrilmiş Hay Bin Yakzan. Dolayısıyla pek çok düşünürün, yazarın fikir ve sanat dünyasını etkilemiş. Bunlar arasında Defoe, Bacon, Spinoza ve More sayılıyor. İlk felsefi roman ve ilk ada romanı (robinsonad) olma özelliğini taşıyan Hay Bin Yakzan'ın biçemsel özellikleri bilhassa Daniel Defoe'yu etkiliyor ve bu eserden ilham alan yazar tüm dünyanın tanıyıp bildiği Robinson Crusoe adlı eserini kaleme alıyor. Hay Bin Yakzan yalnızca anlatı yöntemiyle değil içeriği ve içeriğindeki, özündeki felsefe ile de etkiliyor Avrupa düşünürlerini. Konu üzerinde farklı tartışmalar olsa da Hay Bin Yakzan'ı ilk kez Hollanda diline çevirenin meşhur felsefeci Spinoza olduğuna kanaat getirenler büyük bir kitle oluşturuyor. Ibn Tufeyl ve Spinoza'nın felsefelerinin paralellik gösterdiği noktalar olması da bu kanaati önemli ölçüde destekleyen bir gerçek.

Avrupa düşün ve sanat dünyasını böylesine derinden etkilemiş bir eserin yüzyıllarca bizim ilgimizi çekmemesinin elbette çeşitli nedenleri vardır. Bunu irdeleyen çalışmalar var mıdır bilmiyorum, araştırmayı çok istiyorum. Çünkü gerçekten tuhaf, şaşırtıcı, üzücü hatta utanç verici olduğunu düşünüyorum bu durumun. Tek bir eserin çevrilip çevrilmemesinin ne önemi var diyenler olabilir, biliyorum. Bunu tek bir eser olarak düşünmemek gerektiğinin üstünde durmak istiyorum. Şöyle ki Hay Bin Yakzan da zaten birdenbire ortaya çıkmış bir eser değil. İbn Sina, Hay Bin Yakzan isimli öyküyü İbn Tufeyl'den önce kaleme alan kişi. O da o zamanların en önemli çevirmenlerinden biri olan Huneyn Bin İshak'ın Yunanca'dan çevirmiş olduğu Salaman ve Absal isimli öyküden etkilenip, esinlenip yazıyor kendi öyküsünü. 

En baştan düşünmeye başlarsak eğer; Huneyn Bin İshak Yunan kültüründeki Salaman ve Absal isimli öyküyü çevirmeseydi, İbn Sina'nın Hay Bin Yakzan'ı ortaya çıkmayacaktı. Bu iki öyküden etkilenip de kendi alegorik öyküsünü yazan İbn Bin Tufeyl Hay Bin Yakzan'ın kendi versiyonunu yazamayacaktı. Ve sonra, eserin Avrupa dillerine çevrilmesiyle etkilediği diğer yazarları, bu etkiyle üretilmiş diğer eserleri düşünelim. Daniel Defoe belki de Robinson Crusoe'yu yazamayacaktı. "ekonomideki değer" kavramını bu esere başvurarak açıklamaya çalışan Karl Marx Kapital isimli büyük eserinde bu açıklamayı başka şeyler üzerinden yapacak, ya da ilham alacağı bir Robinson Crusoe olmadığı için eserinde bir şeyler eksik kalacaktı. Felsefesinin oluşum sürecinde Hay Bin Yakzan çevirisiyle meşgul olmayan Spinoza belki de farklı şeyler üzerine yoğunlaşacak, bugün tanıdığımız haliyle Spinoza olamayacaktı. 

İşte şimdi de bunların yaratacağı zincirleme etkileri bir düşünün. Kısacası demem o ki bir yerde bir şekilde etki yaratan herhangi bir eser için "tek bir kitabın çevrilmesi neyi değiştirir" diye düşünmemek gerekir. Meşgul olduğu pratik gereği hem kendisi hem de ortaya koyduğu ürün "ikincil konumda" görülen Huneyn Bin İshak'ı bu senaryodan çıkardığımızda ne ondan yüzyıllar sonra yaşamış Daniel Defoe, ne de felsefenin önemli isimlerinden biri olan Spinoza aynı kişiler olmazlardı. Yer yerinden oynamazdı belki ama unutmayın ki olan biten her şey birbirine bağlıdır; dolayısıyla Huneyn Bin İshak'ın o çeviriyi yapmamaya karar vermesi kim bilir neleri değiştirirdi... Tahmin etmesi çok zor.

Bu arada Salaman ve Absal adlı öykünün aslı kaybolmuş. Bu öykü çevirisi sayesinde yaşamış, bunu da özellikle belirtmek isterim. Huneyn Bin İshak yalnız bir öykünün değil, ondan sonra gelecek pek çok öykünün ve düşüncenin yaşamasına, gelişmesine böylece öncülük, aracılık etmiş oluyor. Ruhu şad olsun.




Kitabı anlatmaya geçmek istiyorum fakat bu öyle bir kitap ki kendisi kadar onu çevreleyen meseleler hakkında da uzun uzun konuşulabilir. Kitabın etkilerine değindiğime göre hemen kitabın kendisinden bahsedeyim biraz.

İki farklı Hay Bin Yakzan var. Birini İbn Sina yazıyor, diğerini de İbn Tufeyl. İbn Sina kendi Hay Bin Yakzan'ını yazarken dediğim gibi Yunan kültürüne ait bir öykü olan Salaman ve Absal öyküsünden ilham alıyor. İbn Tufeyl ise bu iki metinden birden etkileniyor ve ortaya onlardan farklı bir öykü ortaya çıkarıyor. Yani Salaman ve Absal, sonra İbn Sina'nın Hay Bin Yakzan'ı ve İbn Tufeyl'in Hay Bin Yakzan'ı sanılabileceğinin aksine aynı öykünün farklı versiyonları değiller. Hepsinin ortak noktası alegorik bir anlatım tarzıyla kaleme alınmış olmaları. Bundan anlayacağınız, öyküler imgeler, simgeler, mecazlar yoluyla anlatılıyor. Bir diğer ortak noktaları ise insanın onu değersizleştiren unsurlardan, duygulardan, özelliklerden uzaklaşıp kemale ermesi, var olmasının sırrına ermesi diyebiliriz çok yüzeysel bir şekilde. 

Yine kısaca söylemek gerekirse bu metinler, Hay Bin Yakzanlar, varlığı, varlığın özünü, mümkünatını, mahiyetini, yaratılışı, evrenin başlangıçlı olma/olmama sorununu ele alan, bu meseleleri felsefi bir şekilde tartışan, sorgulayan, sorgulatan eserler. 

Ibn Sina'nın Hay Bin Yakzan'ı düşüncelere, derin mi derin düşüncelere dalan bir insanın çıktığı bu düşünce yolculuğu ile başlıyor. Düşünmekte olan bu insan, yani filozof, kutsal akli evrende adı Hay Bin Yakzan (Uyanık oğlu Diri) olan bilge olduğu hemen anlaşılan bir ihtiyarla karşılaşıyor. Hay Bin Yakzan filozofa her yeri gezdiğini ve her şeyin bilgisine sahip olduğunu söylüyor ve bu bilgileri filozofun talebi üzerine ona aktarmaya başlıyor. 

Bu kısım açıkçası bana çok soyut geldi. Soyut metni nitelemek için doğru bir sıfat mı emin değilim aslında. Bu kısımdaki alegoriyi anlamlandırmak için yeterli entelektüel birikime sahip de olmayabilirim. Dipnotlarda yapılan açıklamalara rağmen burada anlatılan şeyler bana pek ulaşmadı açıkçası. Bir öyküleme var ortada evet fakat ben İbn Sina'nın kendi felsefesini salt bir şekilde ortaya koyduğunu düşündüm. Hay Bin Yakzan'ın anlatımıyla elbette. Sıralanmış bir takım bilgileri okuyor olduğum hissinden kurtulamadım. 

Kitabı yorumlayan birkaç kişinin de bu kısmın okunması zor olan kısım olduğunu söylediğini duyunca içim rahatladı, sizinki de rahatlasın. 



İlk felsefi roman kabul edilen, ada romanının ilk örneği olan ve Tanpınar'ın "Müslüman aleminin tek romanı," dediği İbn Tufeyl'in Hay Bin Yakzan'ı bence hem okuması hem de anlaması nispeten daha kolay bir metindi. Öncesinde İbn Tufeyl'in öyküye bizzat yazdığı ön sözü okumak da bir o kadar keyifliydi. Diğerinden daha meşhur olan bu Hay Bin Yakzan'ın öyküsü bir adada geçiyor. Issız bir adada, bir ceylan tarafından yetiştirilen Hay Bin Yakzan'ın çevresini ve dünyayı tanıma, hayatı anlamlandırma ve kendini bilme sürecini okuyoruz aslında.

Hay'ın Tanrı'yı bulma, onu tanıyıp bilme serüvenini okumak gerçekten çok ilginçti. Merak uyandırıcı ve düşündürücüydü, son derece etkileyiciydi. Dil bilmemesine rağmen böylesine yoğun düşünce süreçlerinden geçmesi çok şaşırtıcıydı mesela. Kimisi bunun nasıl mümkün olduğunu sorgulamış, ben de sorguladım. Fakat bunu ilk kez sorarken bildiğimiz, tanıdığımız dil kullanımı çerçevesinden bakıyoruz meseleye. Düşünürken de dili kullanıyoruz çünkü, aksini hiç deneyimlemedik, buna fırsatımız olmadı. Bu konuda çok şey bilmiyorum, ne tür tartışmalar var hiç hakim değilim ama bence bizim bildiğimiz anlamda dil bilgisi olmadan da insanlar düşünebilir. Düşünebilmişler ki düşünsel bir evrim geçirmişiz. Yanlış bir yerden de bakıyor olabilirim ama demek istediğim basitçe bana imkansız gelmiyor, konuşmayan, dil bilmeyen birinin düşünebilmesi, bir şeylere akıl erdirmesi. 

Mesela bu, öykünün size düşündürdüğü, kafa yormanıza sebep olduğu konulardan yalnızca biri. 

Öykünün özündeki ana fikirlerden biri şu: akıl yürütmenin, felsefenin ve dinin, dini öğretinin insanı ulaştıracağı yer aynıdır. Zaten bundan önce okuduğum, İslam felsefesinin ana hatlarıyla anlatıldığı kitapta da bunu anlamıştım ben. İslam filozoflarının çoğu (sanırım) bu düşüncede ve felsefeleri bu düşünce temelinde şekilleniyor. Yani felsefe ve din iki ayrı yere götürmüyor insanı, ikisi paralel bir şekilde ilerliyor ve hedefleri de aynı aslında. Hay Bin Yakzan'da da bu fikri görmek mümkün. Bu da yine üzerine konuşulabilecek fikirlerden biri.

Bunun yanında ben her şeyin mantıksal çerçevede anlatılmasına hayran kaldım. Aslında bu bahsettiğim İslam felsefesi kitabında da mantık biliminin felsefedeki önemini görmüştüm. Filozofların hepsi bu ilimde gelişmek için çabalıyor ve bakıldığında bütün alimlerin mantık eğitimi aldığı da görülüyor. Bu kitapta da öykülerin kurmaca bir yanı olsa da mantıksal bir ilerleyişi de var. Kendi içinde tutarlı olmaktan daha başka bir şey aslında kastettiğim. Bu kısımlar okurdan ekstra bir ilgi, odak bekliyor. Mantıksal zinciri kaçırmadan okumak, anlamak gerekiyor bazı bölümleri. Bu açıdan metnin okurdan temel düzeyde mantık bilgisi beklediğini söyleyebilirim. Mantık bilgisi demek de doğru olmadı, daha doğrusu, mantıksal çerçevede düşünebilme becerisi gerektiriyor metin. 

Bu bakımdan bir kez daha gördüm ki felsefe ve mantık aslında iç içe geçmiş disiplinler. 

Bir de ben iyi ki İslam felsefesinde varlık sorunuyla ilgili temel görüşleri okumuşum dedim Hay Bin Yakzan'ı okurken. Özellikle Sudur teorisini genel anlamıyla da olsa bilmek, tanımış olmak bence bu kitabın anlatmaya  çalıştığı şeyleri daha kolay kavramamıza yarayabilir. Bu yüzden Hay Bin Yakzan'ı okumadan önce İslam filozoflarının varlıkla ilgili görüşlerine önceden şöyle bir göz atmak, ufak çaplı da olsa biraz okuma yapmak faydalı olacaktır daha kaliteli ve verimli bir okuma için. 




Öykünün en beğendiğim ve en etkilendiğim kısmı son bölümleri oldu. Sürpriz kaçırmamak adına nedenini söylemeyeceğim ama bu kısımlarda Hay'ın düşündükleri benim de kimi zaman sorguladığım şeylerdi ve onun bu sorgulamalara bulduğu cevap, yaptığı çıkarımlar beni aydınlatan şeyler oldu diyebilirim. Onun düşünceleri ufkumu genişletti. Bu yüzden özellikle son bölümleri benim için ayrı bir yere sahip oldu. 


Ben kitabı YKY baskısından okumayı tercih ettim. Bu baskıda hem İbn Sina'nın hem de İbn Tufeyl'in Hay Bin Yakzan'ı yer alıyor. Yalnızca bu metinleri değil bu metinler hakkında birer inceleme ve sunuş bölümlerini de içeriyor YKY baskısı. Ayrıca sunulan çeviri pek çok dipnot, bu dipnotlarda anlatılanları daha iyi anlamayı, anlamlandırmayı sağlayacak açıklamalar da yer alıyor. Bu açıdan zengin bir baskı çıkmış ortaya, okuyacak olanlara şimdiden öneririm. Bir de birkaç kişi İnsan Yayınlarından çıkan çeviriyi önermiş, o baskının dilinin daha anlaşılır, daha net olduğunu söylemişler. Bir sonraki okumam da o baskıyı tercih edeceğim, o zaman yine konuyla ilgili düşüncelerimi paylaşırım mutlaka.

Bu yıl okuduğum en güzel kitaplardan biri oldu Hay Bin Yakzan. Kitabı yıllar içinde tekrar tekrar okuyacağıma, arada açıp karıştıracağıma, satırları arasında gezineceğime eminim. Yazıldığı dönem göz önüne alınınca daha da takdir ediyor, daha da hayran kalıyor insan. İyi ki diyorum, iyi ki Huneyn Bin İshak Salaman ve Absal'ı çevirmiş, iyi ki onun çevirisi İbn Sina'ya ilham olmuş, iyi ki İbn Tufeyl de bu iki bilginin eserinden etkilenip Hay Bin Yakzan'ı kaleme almış. Türk kültür dünyası bu eserler çok ama çok geç tanışsa da ben daha fazla geç olmadan okuduğum için çok mutluyum. 

Gerçekten de, bazen doğru kitapların sizi bulması için doğru anı beklemeniz gerekiyor. 

Beni bu kitabı okuyacağım yola sevk eden Amak-ı Hayal olmuştu. O kitapla İslam felsefesine ilgi duymaya başlamış ve başlangıç niteliğindeki İslam Felsefesi Tarihi'ni okumuştum. O kaynaktaki İbn Tufeyl bahsinde de Hay Bin Yakzan kitabından haberdar oldum. Şimdi ise Hay Bin Yakzan üzerine yazılmış, Hay Bin Yakzan'ı Okumak adlı çalışmaya rastladım, onu da okumak istiyorum. Bakalım o kitap beni nerelere sürükleyecek, peşinden götürecek. Kitapların beni yönlendirmesine gerçekten bayılıyorum.

Hem İbn Sina'nın hem de İbn Tufeyl'in Hay Bin Yakzan'ını felsefeye, özel olarak İslam felsefesine, kozmogoniye merak duyan, ilgiyle yaklaşan herkese öneriyorum, bu türleri okuyan-okumak isteyen birinin kaçırmaması ve mutlaka okuması gereken bir eser olduğunun da önemle altını çiziyorum.


Siz Hay Bin Yakzan'ı okudunuz mu?
Hakkında ne düşünüyorsunuz?
Benimle paylaşın!

Yorum Gönder

5 Yorumlar

  1. ilgiyle okudum, çok güzel bir yazı olmuş, sadece felsefe için değil, bilim ve başka konular da dinle aykırı değil, beslendikleri bilgilerin kutsal kitapların yıllar önceden bahsedildiğini keşfetmekte çok güzel...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle. Tabii Hay bin Yakzan'da bazı bilimsel yanlışlıklar var, yazıldığı dönemin teknolojik ilerlemesiyle paralel olarak. Elbette bunlar kutsal kitaba değil, dönemin bilim adamlarının bilgi birikimine ve yorumlarına atfedilecek yanlışlıklar bence de. Sonradan ortaya çıkan bilgilerin her şeyi daha anlamlı kılması ise gerçekten müthiş bir şey :)

      Sil
  2. Hevesle alıp kütüphaneme koyduğum ve okunmayı bekleyen bir kitaptı yazınızı okuduktan sonra sıradaki kitabımın Hay Bin Yakzan olacağı kesinleşti. :) Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazının sizi bu şekilde heveslendirmiş olmasına çok sevindim. Umarım keyifle okursunuz. Teşekkür ederim :')

      Sil
  3. Bir arkadaşım çok önerdi bu kitabı. Uygun bir anımda mutlaka okuyacağım. Şimdilik zamanı var.

    YanıtlaSil