Tarihçi / Elizabeth Kostova | Kitap Yorumu (Spoiler)


Tarihçi
The Historian
Yazan: Elizabeth Kostova
Çeviren: İdem Erman
Yayım Yılı: 2005

Bu yıl okuduğum 77. ve son kitabın yorumuyla herkese merhaba!

Ayrıca bu yazı da yılın son yorum yazısı olacak. Yılı çok beğendiğim, favorilerime giren bir kitapla bitirmeyi çok isterdim - öyle olacağını da umuyordum - ama ne yazık ki öyle olmadı. Tarihçi bu yılın en büyük hayal kırıklıklarından birini yaşattı bana (Diğer hayal kırıklıklarım için yıl sonu raporuma beklerim.).

Tarihçi'yi, böyle bir kitabın varlığını geçtiğimiz haftalara kadar bilmiyordum. Adını, kulüp okuması için vampir konulu kitaplar araştırırken, tesadüfen buldum. Birkaç arkadaşımın da olumlu yorumları doğrultusunda hiç tereddüt etmeden kitabı aldım ve Karanlık Şato'nun bu ayki vampir okumaları kapsamında kitabı okudum. Kitabı okumam 9 gün sürdü - ben 10 günde biter diyordum zaten. Biraz hacimli bir kitap, olumlu yorumlar, kitabın konusu derken kalınlığı gözümü hiç korkutmamıştı. Hatta kalın olduğu için okuma keyfim epey sürecek diye de sevinmiştim.


Kitabın konusunu anlatmakla başlayayım: Adını bilmediğimiz anlatıcımız, 16 yaşında bir genç kız kendisi, bir gün babasının kütüphanesinde tuhaf bir kitap bulur ve babasından bu kitabın hikayesini anlatmasını ister. Bu aslında, yıllardır süren bir gizemin, kovalamacanın hikayesidir... 


Başlıktan da anlaşıldığı üzere bu sefer kitabı yorumlarken detaya ineceğim biraz. Çünkü eleştirmek istediğim noktalar hep sürpriz kaçıran yerlerden... Kitabı okumamış olanlar için uyarımı yapayım...


Gayet merak uyandırıcı bir öyküsü var kitabın aslında. Arka kapakta da buna benzer bir tanıtım yazısı var. "Bir kadının" sonuca diğer tarihçilerden daha çok yaklaştığından bahsediyor fakat şöyle bir durum var kitapla ilgili, anlatıcımız öykünün kahramanı değil. Yani aslında sonuca yaklaşan o değil, sonucu öğrenen o. Metinde pek çok anlatı çeşidi ve anlatıcı var; asıl hikayeyi öğrendiğimiz ana kaynaklar ise karakterlerin birbirlerine yazdığı (gönderilmiş-gönderilmemiş) mektuplar. Adını bilmediğimiz anlatıcımız bu mektuplar aracılığıyla geçmişte olanları öğreniyor, biz de okuyoruz. 


Bu durumla ilgili hoşuma gitmeyen iki şey var. Birincisi anlatıcının kitapta böylesine pasif olması beni çok şaşırttı. Ben mektuplardan öğrendikleri doğrultusunda harekete geçip bir şeyler yapacak, olayların seyrini değiştirecek girişimlerde bulunacak sanıyordum. Fakat o yalnızca babasından onun hikayesini dinledi, sonrasında da mektuplar aracılığıyla olanları öğrendi. Zaten ne olduysa geçmişte olup bitti. Madem böyle olacaktı, anlatıcımız Helen olsaydı keşke, dedirtti bana. Gerçi ne fark edecekti, diyorum bir yandan da -ki bu kitapla ilgili sevmediğim bir başka nokta olduğundan çok kurcalamıyorum şu anda. İkincisi mektupların inanılmaz detaylı yazılmış olması. Ben mekân tasvirlerinden sıkılan biri değilimdir aslında. Okuyanlar bilir Notre Dame'ın Kamburu'nun başında, Sefiller'in pek çok yerinde güzel mekân, özellikle mimari yapı tasvirleri vardır. Bu kısımlar da benim ayıla bayıla okuduğum kısımlardır. Fakat bu romanda, önemli olayları anlatmak için yazılmış mektuplarda böylesine gereksiz - gereksiz derken, olay örgüsüne herhangi bir katkısı olmayan - tasvirlerin olması bana çok saçma geldi. Yani tek sıkıntı bence bu tasvirlerin bu amaçla yazılmış mektuplarda karşımıza çıkmasıydı. Yani çok önemli bir şey anlatacaksın ama durmuş şehri tasvir ediyorsun. Bir yerden ölü kütüphaneci çıkacak, sen binanın güzelliğini anlatmakla uğraşıyorsun filan... Bana göre bu durum bu "sana anlatacak çok önemli şeylerim var, o yüzden yazıyorum bu mektubu" olayıyla biraz ters düşüyordu ve kitabın kendi içindeki mantığı zedeliyordu. 


Yukarıda kısa kestiğim meseleye gelecek olursak... Kitapta birçok anlatıcı olduğundan bahsetmiştim. Adsız anlatıcımız, onun babası, Profesör Rossi, anlatıcımızın nenesi vs. Bu karakterlerin anlatımlarında ayırt edici bir özellik yoktu, ben ayırdına varamadım. Bunun nedeni pek tabii çeviri de olabilir. Boş vaktim olursa ve hala merak ediyor olursam orijinaline bir göz atmak istiyorum. Çünkü bu haliyle hepsi birbirine benzer bir üslupla konuşuyor, kendilerine özgü bir anlatım şekilleri yok. Bir süre sonra okumakta olduğum hikayeyi kimin anlattığının bir öneminin olmadığını düşündüm mesela. Bana öyle gelmiş de olabilir ama nedense çok takıldım bu meseleye ben.


Bununla bağlantılı olarak anlatıcının mektupları okuduktan sonraki duygu-düşüncelerini okumamak da bana eksik hissettirdi - ama sonra zaten bir şey yapmayacakmış, gerek yokmuş demek ki dedim. Yine de annesinin Drakula soyundan geldiğini öğrendiğinde insan bir tepki verir, ne bileyim. Hiç mi bir şey düşünmez bu konuda, hiç mi duygusal olarak etkilenmez insan... Tuhaf geldi bana, dedim ya anlatıcı sadece bir kayıt cihazı görevi gördü bizim için sanki :D Gerçi Helen'in Drakula soyundan geliyor olmasının da hikayeye katkısı neydi... Yoktu... 


Çok rahatsız olduğum bir nokta da işte böyle öylesine anlatılan, altı doldurulmayan şeylerdi. Mesela anlatıcı ve Barley arasında gelişen romantizm. Neden yani, bu iki insan birbirinden neden hoşlandı, nede aşık oldular. Bir de şu "Hilal Muhafızları" meselesi neydi öyle, Allah aşkına... Böyle bir oluşum var, ama olaylara hiçbir etkisi yok. Bulgaristan'a bile gidemeyen birkaç muhafız. Gerçekten komik...


Ama bana en komik gelen şey bu değildi. Bana en komik gelen şey yana yakıla aradığımız Drakula'nın profesörü kaçırmasındaki amaçtı: kütüphanesinin katalog düzenlemesini yaptırmak. Aklıma geldikçe gülüyorum :D 


Goodreads'te kitaba iki yıldız verdim, sebebi: 1-Tarihi olayları, bunların bağlantısını okumak keyifliydi, işin içinde Osmanlı tarihi de olunca gerçekten ilgiyle okuttu kendini bu kısımlar. 2- Bu kısımlar için yazarın yaptığı araştırma, gösterilen çaba, verilen emek. 


Bunun dışında, saydığım olumsuzluklar yüzünden beni hayal kırıklığına uğratan bir kitap oldu Tarihçi. Oysa çok güzel, boşluksuz, tutarlı bir şekilde kurgulanabilirdi bana kalırsa. Bu kadar hacimli olmasına da gerek yoktu bunun için. Kitap şimdi bana, şişirilmiş cips paketleri gibi görünüyor. Yarısından fazlası boş, kalanı iştahımızı yatıştırmıyor. Çıkış noktası, genel anlamda hikayesi güzel ama kurgusu başarılı değil bence. Bana göre boşlukları var, mantıksızlıkları var. Bu yüzden sorana önermiyorum. 



Siz Tarihçi'yi okudunuz mu?
Hakkında ne düşünüyorsunuz?
Benimle paylaşın!

Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. güzel bir tanıtım olmuş mutlu yıllar

    YanıtlaSil
  2. E kütüphaneyi düzenlemek zor bir görev, Drakula da kitap istiflemeyi seviyorsa onca yıl boyunca biriktirdiklerini düzenlemek için özel biri gerekiyordur tabii :D Şaka bir yana ben de üzüldüm kitaptaki bu mantıksızlıklara, sende görünce bir heveslenmiştim ben de. Uzun uzun tasvir okumayı sevmeyen ben hiç bulaşmayayım en iyisi.

    2020'yi kötü bir kitapla kapatmış olsan da 2021'i çok çok seveceğin bir kitapla açarsın umarım Gözde, mutlu yıllar!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de bulaşma, bir şey kaybetmezsin ya öyle aman aman bir hikayesi de yok bence. Gerçi başka biri daha güzel bir kurgu çıkarabilirdi ortaya bu malzemeden ama bu olmamış :D 2021 hayal kırıklığıyla başladı, öyle devam ediyor ama umudumu kaybetmiyorum :D

      Sil