Kızıl Harf: Damgalı Kadın / Nathaniel Hawthorne | #kom2020

 


Kızıl Harf-Damgalı Kadın
The Scarlet Letter
Yazan: Nathaniel Hawthorne
Çeviren: Alican Azeri
Yayım Yılı: 1850 (Bordo Siyah Yayınları, 2004)


"Yol göstericisiz bir kalabalık kendi gözleriyle görmeye çabaladığında, yanılgılara düşmeye son derece uygundur."

BTBS Kitap Kulübümüzün ilk kitabının yorumuyla herkese merhaba!

Aralık ayı kitabımız, ikimizin de uzun zamandır okumak istediği bir kitaptı ve beraber okumaktan bahsederken de bu okuma kulübünü kurmuş olduk. Damgalı Kadın, kitaplığımda yaklaşık üç-dört yıldır okunmayı bekleyen bir kitaptı, bu vesileyle okumuş oldum. Peki kitaptan beklediğimi buldum mu?

Önce kitabın konusunu aktarayım: Zina suçuyla yargılanıp cezalandırılan Hester Prynne'ın ömrü boyunca göğsünde zina anlamına gelen adultry kelimesinin baş harfi olan A harfini taşımak zorundadır. Böylece suçu herkesçe bilinecek ve devamlı kınanacak, toplumdan dışlanacaktır. Hester, cezasının hafifletilmesi sözü verilse dahi bebeğinin babasının kim olduğunu asla söylemez. Kitabın başlarında kim olduğunu öğrendiğimiz biri ise bu sırrı açığa çıkarmak için elinden geleni ardına koymaz. 

Kitabı Bordo Siyah yayınlarından okuyacaksanız sakın arka kapak yazısını okumayın. Kitapta bir gizem var ve okuru merakta bırakan yegane unsur bu. Arka kapakta bunu açıklayan bir ifadeye yer vermek okura büyük haksızlık bence. Bu durum benim keyfimi kaçırdı, sizinkini kaçırmasın.

Bu bahsettiğim gizem aslında okuyanı meraktan kıvrandıran, akla türlü senaryolar getirten, uyku kaçırtan türden bir gizem değil. Elbette alttan alta neler olduğunu tahmin edebiliyor okur ama yazarın açıkça yazmadığı, yalnız ima ettiği, okura sadece "acaba" dedirttiği bir şey bu aynı zamanda. Bir noktadan sonra bu gizem tamamen ortadan kayboluyor zaten ki mesele bu sırrın okur tarafından keşfedilmesi değil, kendini romandaki kişilere ifşa etmesi. Yani bilinmezi biz zaten biliyoruz ama bunun tamamen ortaya çıkmasını bekliyoruz. Bilmem anlatabildim mi ama böyle bir durum var romanda...

Kitap bence büyük sabır gerektiren bir şekilde yazılmış. Hawthorne Kızıl Harf hikayesinin başına, onu nasıl bulduğu ve yazmaya başladığıyla ilgili yaklaşık yetmiş sayfalık bir öykü eklemiş. Uzun süre, yaklaşık elli sayfa kadar bunun konumuzla ne ilgisi olduğunu düşünerek okudum ve ne yalan söyleyeyim çoğunlukla sıkıldım. Bir hikayenin ortaya çıkış ve yazılış hikayesi bu kadar uzun uzadıya anlatılmamalı, gereksiz ayrıntılarla dolu olmamalı bence. Bu açıdan, bence bu kısım okunmasa da olur. Hawthorne'un nasıl olup da böyle bir hikaye yazmaya giriştiğini merak edenler bu metnin yalnız son on beş-yirmi sayfasını okuyabilirler. Benim gibi konuyla ilgisi olmayan ayrıntılardan sıkılanlara önerim budur. 

Kızıl Harf'e gelince... Baştan söylemem gerekirse, beklentimi tam anlamıyla karşılayan bir kitap olmadı ne yazık ki. Belki başka türlü yazılsaydı, başka türlü anlatılsaydı daha etkileyici olabilirdi. Her şey çok çabuk olup bitiyor gibi hissettim ve bu olanların da üzerimdeki etkisi kalıcı olmadı ne yazık ki. Duygularımı harekete geçirmek konusunda başarılı olamadı yazar. Böyle bir hikayeden benim beklediğim, duygusal olarak etkilenmektir oysa...

Ne oldu da böyle oldu, dediğim yerler vardı romanda. Tam olarak anlatılmayan, üstünkörü geçilmiş, boşlukta kalmış yerler vardı bence, bu kısımlara biraz detay verilseydi, boşluklar doldurulsaydı yine okura daha keyifli bir okuma sunabilirdi yazar. 

Yani hikaye güzeldi ama anlatım şekli pek hoşuma gitmedi. Bununla birlikte yazarın üslubu hoşuma gitti aslında. Akıcı bir üslubu vardı, kolay okunuyordu. Çeviren kaynaklı da olabilir bu elbette. 

Okuduğum basımın sadece kapağını beğenmedim. Çeviri notu ya da yayıncı notu olarak belirtilmeyen fakat bilgilendirici notlar olan dipnotlar metni anlamada bana çok yardımcı oldu. Yazar birçok referansta bulunuyor, hem gerçek, tarihi kişiliklere, hem de olaylara.. Ayrıca romana yazılan (Veysel Atayman tarafından) önsöz çok bilgilendirici, aydınlatıcıydı. Önsözü okurken gerçekten keyif aldım ama yayıncının not düştüğü gibi bu önsözün roman bittikten sonra okunmasını öneririm ben de. Önsözü okuduktan sonra başka bir bakış açısıyla değerlendirdim hikayeyi ve hatıramda güzel bir yer edindi açıkçası. Bir daha okursam bunları aklımda bulundurarak okuyacağım kesinlikle.

Gary Oldman ve Demi Moore'un baş rollerini oynadığı 1995 yapımı bir uyarlaması da varmış kitabın, mutlaka izleyeceğim. Siz izlediyseniz bana fikrinizi söyleyebilirsiniz, izlemeye değer bir uyarlama mı?


Siz Damgalı Kadın'ı okudunuz mu?
Hakkında ne düşünüyorsunuz?
Benimle paylaşın!

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Bu kitabı ilk kez duyuyorumm.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba. blogunuzu takipteyim yayınlarınızı severek okuyorum. Sizide bloguma beklerim.
    https://yusufakmann.blogspot.com

    YanıtlaSil