Ruhlar Evi / Isabel Allende | Kitap Yorumu


Ruhlar Evi
Yazar: Isabel Allende
Çeviren: Nihal Yeğinobalı
Yayım Yılı: 1982


Biz kime oy verirsek verelim, hiçbir şey değişmez zaten! Her zaman onlar kazanır nasıl olsa!

Ruhlar Evi dört gün önce bitmişti, fakat çok rahatsız olduğum için kitap hakkındaki düşüncelerimi anca toparlayabildim. En büyük korkum kitabın akıcı olmamasıydı ama daha ilk sayfalar bile bu korkumun yersiz olduğunu ispatladı. Müthiş sürükleyici bir kitaptı, hasta olmama ve İzmir sıcağına rağmen bir hafta olmadan bitti. Okuduğum süre boyunca elimden bırakamadım aslında, aklım da hep kitapta kaldı. Okuyamayacak olsam bile hep yanımda taşıdım kitabı, adeta ayrılamadım ondan. Sanki içindekileri, karakterlerini, olaylarını yanımda hissetmek istedim sürekli. Tuhaf bir ruh hali içine soktu beni kitap.

Üç kuşağın anlatıldığı bir aile öyküsü Ruhlar Evi, kilit noktalarını, merkezciklerini de kadın karakterler oluşturuyor (anne-kız-torun). Arka planda da bir ülkenin yaşadığı sosyo-politik değişime, muhafazakarlar ve sosyalistler arasında tırmanan gerilime tanıklık ediyoruz. Yazar Isabel Allende, Şili'nin seçimle iktidara gelen ilk marksist lideri Salvador Allende'nin kuzeni oluyormuş. Bu, sosyalist kanadın iktidara gelme ve daha sonraki darbe dönemini aslında Allende perspektifinden okumuş oluyoruz. Darbeden sonra ülkeden ayrılmış olsa da kitaptaki olayların geçtiği dönemde Isabel Allende Şili'de yaşıyormuş; yani gelişmelere ilk elden tanık olmuş bir isim. Bu açıdan, gerçek bir tarihi arka plana sahip olması, gerçek olayları aktarması açısından kitabın belgesel bir yönü de var; özellikle ikinci kısımda ağırlıklı olarak. 

Kitap iki farklı atmosfere sahip; ilk yarı büyülü gerçekçi bir anlatımla hikâye edilen bir aile dramı, romantik ve anti-romantik ilişkiler ile ilerlerken ikinci yarı anlatım toplumsal gerçekçiliğe kayıyor, sahneyi de hikâyenin zeminini oluşturan öğelerden biri olan o politik gerilim alıyor. Bu atmosfer, anlatım değişikliği epey keskin, fark etmemek elde değil. Beni rahatsız etmedi, hatta etkileyici olduğunu bile düşünüyorum. Hayat da böyle ani değişimlere sahne olabiliyor, o yüzden bu durum bana Allende'nin yazım tarzıyla ilgili bir sorunmuş gibi gelmedi.

Büyülü gerçekçi havanın ağırlıklı olarak tek bir karakterin etrafında dolaşması bana yetersiz geldi. Bu havanın kitabın geneline hakim olduğunu düşünmüyorum, oysa öyle olmasını beklerdim. Hele hele ikinci yarıda o hava neredeyse kayboldu. Dolayısıyla bu durum bende biraz hayal kırıklığı yarattı.

Kitap Yüzyıllık Yalnızlık ile karşılaştırıyor her yerde, arka kapak yazısında dahi. Yüzyıllık Yalnızlık benim en sevdiğim kitap, o yüzden beklentim de aşırı yüksekti Ruhlar Evi için. Olayları takip etmek açısından Ruhlar Evi daha az karmaşık, daha anlaşılır. Yine de Yüzyıllık Yalnızlık'ın karmaşası beni hiç rahatsız etmemişti, bu yüzden bu durum Ruhlar Evi'ni Yüzyıllık Yalnızlık'tan daha çok sevmemi sağlamadı doğal olarak. Yüzyıllık Yalnızlık'ın Allende'ye ilham olduğu, Ruhlar Evi'nde yoğun bir Marquez esintisi hissedildiği iki yazarı da okuyan herkes için aşikar.

Sırf bu yüzden bile ben Ruhlar Evi'ni okurken büyük keyif aldım.

Her anlatı bir yeniden anlatı olduğu için eserlerin ilhamını başka eserlerden alması ancak doğal bir durum bence. Okur olarak da bir eserde başka bir eserin havasını solumak, tadını almak ancak okuduğumdan aldığım keyfi arttırıyor. Hele ki bu esintiler en sevdiğim kitaptansa...

Kitapla ilgili hoşlanmadığım birkaç şey olsa da genel manada büyük keyif alarak okuduğum, akıcılığından, olayların gidişatından ve sonunda bağlandığı yerden memnun olduğum bir kitap oldu. Allende'nin diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum. 
 



Siz Ruhlar Evi'ni okudunuz mu?
Hakkında neler düşünüyorsunuz?
Benimle paylaşın!

Yorum Gönder

0 Yorumlar