Aylık Rapor
Aylık Rapor | Şubat 2020
Geriye bakınca zaman çabuk geçmiş gibi geliyor ama yaşarken hiç de çabuk geçiyor gibi değil. Özellikle bu ay benim için oldukça yavaş ve birazcık abartırsam acılı geçti. Şubat'ın ilk günleri hasta oldum ve bir hafta-on gün ayağa kalkamadım. Sindirim sistemi enfeksiyonu beni yatağa düşürdü resmen. Hastalığım ders döneminin de ilk haftasına denk gelince ashabım da ziyadesiyle bozuldu tabii. Sonra toparlandım ama dersler öyle yoğun başladı ki ayak uydurmak konusunda kendimi zorlamak zorunda kaldım. Böyle olması normal elbette ama hastalıktan yeni çıkmışken bu olağan yoğun tempoya yetişmek benim için kolay olmadı. Neyse ki bu hastalık okuma ve izleme performansımı çok kötü etkilemedi. Aksine hep yattığım için, gözlerim yarı kapalıyken bile bir şeyler izlemek durumunda kaldım - çünkü ben hastayken kendi odamda değil salonda yatarım ki benimle daha iyi ilgilenilebilsin :D Şaka maka bu ay güzel kitaplar okudum, değişik filmler izledim.
Ne Okudum?
*Olmayan Ülke / Ahmet Ümit
Nedense büyük ümitlerle başladım kitabı dinlemeye ama daha ilk bölümlerden belliydi beklentimi karşılayamayacağı. Ne kadar basmakalıp düşünce, klişeleşmiş öğe varsa doldurmuş yazar kitabın içine. hikaye özgürlükten uzak, yazar yaratıcılıktan... Özellikle bu neslin çocukları keyif alarak okumazlar bence bu "masalı". İçindeki mesajların tamamen güncellenmesi gerekiyor. Bıktırma derecesine varan gereksiz tekrarların atılması, kahramanlara bir karakter yüklenmesi gerekiyor. İyi kötü savaşı okumaya alıştık da bari bu kutupların altı doldurulsaydı, karakterlerin motivasyonları doğru dürüst anlatılsaydı da duygudaşlık kurabilseydik onlarla.. Bir çocuk kitabından çok şey mi bekliyorum? Açıkçası Koralin'i, Küçük Kara Balık'ı veya Momo'yu okuduktan sonra aşağısı kesmiyor, napayım?
*Evrak Kürek / Selçuk Aydemir
Okumadım, dinledim. İyi ki de dinledim çünkü okusaydım aynı şekilde keyif alamazdım. Murat Eken harika seslendirmiş. Önsözde galiba, "bu kitap meraklısına," diyordu Selçuk Aydemir, ben sektörle ilgili değilim mesela ama sektördeki anılarını dinlerken hiç sıkılmadım. Tanıdık isimler geçtikçe ilgim ve merakım da arttı aslında. Her bölümün sonunda sektöre girecek olanlara verdiği mesajlar da bu sektörle sınırlı değildi bence. Biraz eğip büküp her alan için geçerli olduğunu gördüğüm, düşündüğüm mesajlardı, bir nevi "hayat dersi" niteliğinde öğütlerdi. Sektörden Arkadaşlar'ı dört gözle bekliyorum.
*Children Literature in Translation
İçinde çocuk edebiyatı çevirisiyle ilgili yazılmış farklı, birbirinden bağımsız makaleler vardı. Birkaç tanesini büyük ilgiyle okudum.
*Son Ada / Zülfü Livaneli
Bu da hastayken dinlediğim, yarısını da okuduğum bir kitap oldu. Anlatıcı, kendisi de bıktıran bir sıklıkla tekrar ettiği gibi, yazar olmadığı için basit bir dil ve sade bir anlatımla aktarmış hikayeyi. Nedense anlatıcılığını epey itici buldum. Basit olmak, yazar olmadığını vurgulamak uğruna adeta sıkıcılığa kaçıyordu çünkü. Bunun yanı sıra anlatılan hikayenin dikkat çekici, özgün bir yanı da yoktu bence.
Sonlarda anlatılanlar büyük bir hayal kırıklığı yaşamama neden oldu, Namık Kemal hakkında hiç tahmin etmediğim şeyler öğrendim. Kitabın biyografik/belgesel yönü daha ağır basıyordu, oysa kurguyla harmanlansa daha ilgi çekici kılınabilirdi anlatılanlar. Beklentim de bu yöndeydi açıkçası. Bunun dışında kitabın ele aldığı kişiliği tarafsız bir şekilde anlatması ve onu abartılı bir şekilde överek, devamlı olumlu yönlerinden bahsederek azizleştirmeye çalışmaması benim hoşuma gitti. Yararlı bir okuma oldu, Şaşırdım ama bazı şeyleri öğrendiğime değdi.
*Yüce Tanrı Pan / Arthur Machen
Öykünün içine girmekte epey zorlandım, neden bilmiyorum. Karakterler arasındaki geçişler de çok keskin geldi bana, her seferinde bir bocalama yaşadım. Daha uzun olsaydı karakterler de otururdu kafamda daha iyi ama hikâye zaten kısa olunca kim kimdi, ne yapmıştı hatırlamak için hep önceki bölümde göz atma gereği duydum. Öykü çıkış noktası itibariyle çok ilgi çekici, hatta bir raddeye kadar ürperticiydi fakat sonra ilgimi kaybettim. Gizemin çözüldüğü (?) sayfalar benim açımdan tatmin edici değildi, etkileyici hiç değildi. Zaten bildiğimiz bir şeyi açık açık anlatmak dışında bir şey yoktu çözümlenme kısmında. Küçük bir detay haricinde ki o da tüm bu tatsızlığı silip atmak için yeterli olmadı benim için. Daha iyi olmasını beklerdim, beklentimi karşılayamayan bir okuma oldu.
*Keşanlı Ali Destanı / Haldun Taner
İçinde dikkat çekici, güzel eleştiriler var. Sadece biraz kısa geldi bana, epik tiyatro eserlerinin bir özelliği midir bilemem. "İlk" olması açısından baktığımdaysa oldukça başarılı buldum. Keşanlı Ali karakterini biraz farklı hayal etmiştim ama yaptıklarıyla şaşırttı da diyemem, alışmışız herhalde ki hayal kırıklığına uğra(ya)madım.
*Kâtip Bartleby / Herman Melville
Çeviri Eleştirisi dersi için okudum, ders vesile oldu aslında zaten okumak istediğim bir eserdi. Çevirisini de incelemiş oldum genel olarak, hikaye de çok güzeldi. Ayrı bir yazı yazacağım kitap ve okuduğum çevirisi ile ilgili.
Ne İzledim?
*The Killing of the Sacred Deer (2017)
*The Lobster (2015)
*Dogtooth (2009)
*The Favorite (2018)
*Gods of Egypt (2016)
*Keşanlı Ali Destanı (1964)
*Parasite (2019)
*Us (2019)
*The Wind Rises (2013)
İlk dördünden ayrı bir yazıda bahsedeceğim.
Parasite'ı beğendim, ama beklentilerim çok yüksekti o yüzden filmden ilk çıktığımda bir tatsızlık, hayal kırıklığı karışımı bir huzursuzluk vardı içimde. Üzerine düşündükçe, ayrıntıları hatırladıkça filmi beğendiğimi fark ettim. Yine de dediğim gibi, çok şaşırmayı ve dumura uğramayı beklediğimden bir şeyler eksik kaldı benim açımdan. Us adı ve tanıtımıyla ilgimi çekmişti ve hevesle oturmuştum izlemeye. Çıkış noktası da enteresandı ama boşluklarla dolu bir filmdi bence. Potansiyeli olan bir metaryali çarçur etmişler gibi hissettim izlerken. Hele sonuna koydukları, güya şaşırtacak olay yok mu, gerçekten güldürdü beni. Ters köşesi bol film izlemiş izleyicileri asla şaşırtamadınız haberiniz olsun.
Keşanlı Ali Destanı'nı oyunu okuduktan hemen sonra izledim. Fikret Hakan ve Fatma Girik oynuyordu baş rollerde. Fikret Hakan özellikle çok yakışmış bence Ali rolüne, hayran hayran izledim.
Keşanlı Ali Destanı'nı oyunu okuduktan hemen sonra izledim. Fikret Hakan ve Fatma Girik oynuyordu baş rollerde. Fikret Hakan özellikle çok yakışmış bence Ali rolüne, hayran hayran izledim.
The Wind Rises, İzmir'de her yıl bu zamanlarda düzenlenen Sakura etkinlikleri kapsamında izlediğimiz bir anime oldu. Film anlattığı hikaye ve tabii müzikleriyle çok hoşuma gitti. Ayrıca bu, Miyazaki'nin son filmiymiş. Beğenmediğim birkaç küçük nokta var ama bahsetmeye gerek görmüyorum. Genel anlamda iyi ki izlemişim dediğim bir film oldu. Bir daha da izlemeye değer.
*Dünyada Gece | 6 Bölüm
Yine Netflix yapımı, harika bir belgesel diziydi. Netflix'in belgesellerine bayılıyorum, bu konuda bence gerçekten başarılı. Doğa belgesellerini sevenlere kesinlikle tavsiye ediyorum.
*Spinning Out | 10 Bölüm
Yine Netflix yapımı, harika bir belgesel diziydi. Netflix'in belgesellerine bayılıyorum, bu konuda bence gerçekten başarılı. Doğa belgesellerini sevenlere kesinlikle tavsiye ediyorum.
*Spinning Out | 10 Bölüm
Bence sadece Kat değil dizideki bütün karakterler bipolardı. On bölüm boşluk, gerçekten. Sadece buz pateni sahneleri hatırına izledim.
*Elveda Rumeli | 45 Bölüm
En sevdiğim yerli dizilerin başında gelir Elveda Rumeli. Önceden mutlaka bahsetmişimdir blogda, Balkan kültürüne büyük ilgi duyuyorum. Bu yüzden dizinin havası, müzikleri filan çok hoşuma gidiyor. Bazı kısımları atlayarak izliyorum tabii ama.
*The Trials of Gabriel Fernandez | 6 Bölüm
Netflix'de en son yayınlanan gerçek suç belgeseli. Bu tür belgesellere ilgim var, fakat bu belgesel canımı çok yaktı. Beni çok etkiledi ve izlediğimden beri aklımdan çıkaramıyorum duyduklarımı, gördüklerimi. Küçücük, daha sekiz yaşında olan Gabriel kendi öz annesi ve onun erkek arkadaşı tarafından dövülerek öldürülüyor. Ama dahası var. Allah kahretsin ki dahası var. Bir yandan keşke izlemeseydim diyorum, diğer yandan bu küçük çocuğun adını ve hikayesini bilerek onun hatırasını yaşatacak bir kişi daha olmak boş gelmiyor bana, değerli geliyor. Gabriel'in adını, o güzel, masum yüzünü unutabileceğimi hiç sanmıyorum. Daha iyi bir yerde, çok mutlu olduğuna inanmak istiyorum.
Keşke hiçbir çocuk böyle şeyler yaşamasa. Ama ne yazık ki cehennem bomboş, şeytanlar aramızda geziyor.
Ne Yazdım?
Bu ay sadece tek bir yazı yazabildim, nedeni malum. O da şuydu:
✦
Ne Dinledim?
Elveda Rumeli'nin de etkisiyle bu ay çok güzel şarkılar dinledim. Dizi sayesinde akordeon ustası Muammer Ketencoğlu'nu keşfettim. Balkan Yolculuğu isimli albümünü büyük bir keyifle dinledim, dinliyorum. Fasıl-ı Jazz'ın Sen Bir Aysın ve Eklemedir Koca Konak yorumunu çok beğendim, sıkça dinledim. Sen Bir Aysın'ı Rüştü Asyalı'dan dinlemeyi de çok seviyorum, bu da farklı bir tat olmuş. Eklemedir Koca Konak türküsünü de zaten çok severim, güzel yorumlamış grup. Bu ayın güzel keşiflerinden biri de Barcelona Gipsy Klezmer Orkestrası oldu. Özellikle Ederlezi yorumları çok hoşuma gitti. Şarkının bu versiyonunu dinleyince özgün halini de dinleyesim geldi hep ve dinleyip dinleyip hüzünlendim. Bunların dışında, Ahura Ritim Topluluğu'nun Drama Köprüsü performansını çokça dinledim, çok sevdim. Haramiler'den dinliyordum eskiden sadece, şimdi bir onlardan bir bunlardan dinliyorum, her iki versiyon da harika. Türkü güzel olunca...
Öte yandan yine klasik dinlemeye devam ettim. Bu ay en çok dinlediğim parçalar, Tchaikovsky'den Sugar Plum Fairy ve Pas de deux (Nutcraker), bir de Bizet'ten Habanera oldu.
SIRADA NE VAR?
Elveda Rumeli'ye devam. Ağlatacak bölümler yaklaşıyor (izleyenler bilir). Onun yanında başka bir diziye devam edebilir miyim hiç bilmiyorum. Gilmore Girls izlemek istediğimi söylüyordum ya hep, bu ay birkaç bölüm izledim ama pek sarmadı. Devamını getiremedim, getirmeyeceğim de sanırım. Bir de tavsiye üzerine Hyun Bin'in oynadığı Crash Landing on You'ya başladım, henüz bir bölüm izledim ama beğendim, devam etmek istiyorum. Özellikle Kuzey Kore'ye olan merakımdan dolayı ilgimi çekti dizi. Gerçeği ne kadar yansıttığı tartışılır ama en azından mekan olarak orada geçen kısımlarının olması bile merak etmeme yetiyor. Bunların dışında Netflix'de gözüme kestirdiğim birkaç gerçek suç belgeseli var. Vaktim olursa onları da izlemek istiyorum bu ay.
Halen geçen hafta başladığım bir kitabı okuyorum, henüz bitiremedim. Black Skin White Masks - Türkçeye de Siyah Deri Beyaz Maskeler diye çevrilmiş. Yavaş, sindirerek okuyorum. Bu hafta okumayı sürdüreceğim gibi. İngilizce biliyorsanız İngilizce çevirisini, bilmiyorsanız çevirisinden mutlaka okumanızı tavsiye edebileceğim bir kitap. Sonrası için plan yapmadım, okul için yapmam gerekenler keyif için okuma yapmamı engelleyecek gibi duruyor. Yine de Karanlık Şato'nun bu ayki okuması Poe olduğu için mutlaka Poe okuyacağım - bir-iki hikaye dahi olsun. Bir de araya sıkıştırabilirsem Mishima'dan Dalgaların Sesi'ni okumayı çok istiyorum. Yazardan okuyacağım ilk kitap olacak, ilk izlenimlerim nasıl olacak çok merak ediyorum.
Siz bu ay neler yaptınız?
Neler okuyup neler izlediniz?
Benimle paylaşın!
Yorum Gönder
3 Yorumlar
Çok geçmiş olsun İlkaycım, havalar bir öyle bir böyle.. malum izmir havası dikkat etmek lazım. Umarım hemencecik iyileştirsin canım ^.^
YanıtlaSilson ada şahane kitaptı. okuma alışkanlıkları az olanlara ilk önerdiklerimden.
YanıtlaSilSektörden Arkadaşlar'ı ben de sabırsızlıkla bekliyorum. Çok güleceğimize eminim.
YanıtlaSilElveda Rumeli'yi ben de çok severim. Hatta Youtube'ta Alex-Zarife klipleri izlemişliğim bile var :-) Müzikleri gerçekten çok güzel. Hâlâ arada Jarnana'yı dinlerim.