Çeviri Günlükleri #1 | Çeviride Toplumsal Cinsiyet


Herkese yeni bir yazı dizisiyle merhaba!

Bu yazı dizisine geçtiğimiz aylarda başlamış, bir yazı da yazmıştım ama teknik bir sorundan dolayı o yazım silindi. Aynı konuda yazacak hevesi kendimde bulamadığımdan şimdilik başka bir konuyla devam etmek istedim. O yazının konusu olan yerelleştirmeye daha sonraki yazılarımda değinebilirim belki. 

Bu yazı dizisinde çeviri ile ilgili yazılar olacak; çeviri eleştirilerimi, belki raporlarımı paylaşacağım buradan. Bu tür yazılar okul için ödev olarak da hazırladığım yazılar; ayrıca yazmaktan inanılmaz keyif aldığım şeyler. Hem kitap yorumlarına ağırlık veren bir blogum var hem de çevirmenlik yapıyorum - o halde neden ikisini birleştirip bir şeyler ortaya çıkarmıyorum dedim kendi kendime. 

Bu yazımın konusu da geçtiğimiz dönem birkaç arkadaşımla üzerine çalıştığımız "çeviride toplumsal cinsiyet" konusu.

Öncelikle cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasındaki farkı hatırlayalım;

Cinsiyet, kadın ve erkek arasındaki doğal, biyolojik farklılıkları işaret eder. Bu farklılıkların bir çoğu net ve sabitken bazı biyolojik farklılıklar çeşitlilik gösterir. Toplumsal cinsiyet ise toplum tarafından verilen erkeklik ve kadınlık hakkında kültürel görüşler, inanç sistemleri, imajlar ve beklentilerle yapılanmıştır. -Alıntı
 Bu konuyu seçmemiz aslında tesadüf değildi. Grup arkadaşlarım aynı zamanda en yakın arkadaşlarımdı ve biz zaten bu konular üzerinde her fırsatta konuşur tartışırız. Kadının toplumdaki yeri bir yana kutsal metinlerdeki yeri, dinimizde kadına verilen değer, bu doğrultuda kutsal metin çevirileri gibi meseleler üzerine sohbet etmekten büyük keyif alıyoruz. Hal böyle olunca, metin arayışımız da bu alanlara yönelik olmuştu. 

Arayışlarımız sonunda toplumda ve kutsal metinlerde kadının yerini çeviri çerçevesinde ele alan bir çalışma bulduk. Sherry Simon'un yazdığı "Gender in Translation", yani "Çeviride Toplumsal Cinsiyet" kitabıydı bu. Henüz Türkçe çevirisi mevcut değil, ama kim bilir...



Kabul görmüş ya da görmemiş olsun, çevirinin kadınlığı tarihsel açıdan süregelmiş bir benzetmedir. "Kadın" ve "çevirmen", söylemsel olarak aynı düşük sınıfa indirgenmiştir. Orijinal bir kitabın çoğaltılmış kitaplar üzerindeki hiyerarşik otoritesi, eril ve dişil imajla bağlantılıdır: Orijinal olan, güçlü üretken erkek, çeviri ise daha zayıf ve ikinci seçenek olan kadın olarak kabul edilir. 
Kitabın yazarı Sherry Simon, çalışmalarını Kanada’daki Concordia Üniversitesi’nde yürüten bir akademisyen. Simon tarafından kaleme alınmış olan Gender in Translation, 1996 yılında yayımlanmış. Bu çalışması çeviride toplumsal cinsiyet konusunu feminist çerçevede ele alan ilk eser olma özelliğini taşıyor. Eserde Simon, kadın çevirmenleri birer feminist aktivist olarak nitelendiriyor.

Çeviri sürecinde pek çok zorluk yaşadık, yazarın Kanadalı olmasından kaynaklı Fransızca alıntı ve ifadelere yer vermesi, kitabın ağdalı bir dili olması ve uzun, karmaşık cümle yapıları bu zorluklardan sadece bazılarıydı. Fakat bana göre, ve elbette grup arkadaşlarıma göre, bizi en çok zorlayan şey cinsiyet anlamı taşıyan sözcükleri, cinsiyetle ilgili yapılan sözcük oyunları ve farklı dillerde bu konuda verilen örnekleri Türkçe'ye aktarmak oldu. 

Sorunumuzun temeli şuydu aslında; yazarın örneklerini verdiği dillerin dilbigisel ve doğal cinsiyete sahip olmalarıydı.

Dilbilgisel cinsiyet, sözcüklerin anlamlarına göre değil, biçimlerine göre sınıflandırıldıkları anlamına gelir. Bu biçim, bir sözcüğün sıfat, artikel ve zamir uyumuyla ilgili dilbilgisel olarak nasıl şekilleneceğini belirler. Dilbilgisel cinsiyet biçimsel bir özelliktir ve anlamla hiçbir ilgisi yoktur  İngilizce ise dilbilgisel cinsiyete değil, “doğal” cinsiyete sahip bir dildir. Bu da cinsiyetin biçimden değil, anlamdan kaynaklandığını gösterir.(Sherry, 1996). İngilizce'de şahıs zamirlerinin he, she, it diye ayrılması, Almanca'da ise her ismin bir artikelinin (der,die,das) olması bu durumlara örnektir. Türkçe'de böyle bir durum yok ve dil çifti arasındaki bu uyumsuzluk, özellikle bu konu vurgulanmak istendiği zaman çeviride zorluk yaşanmasına neden oluyor. 

Bu zorlukla ilgili şöyle bir örnek vereyim; farz edin ki Türkçe yazılmış bir roman var ve bu roman karakterinin adı yok. Karakterden hep "o" diye bahsediliyor ve kitabı okurken okuyucu bu karakterin kadın mı yoksa erkek mi olduğunu bilmiyor. Ancak kitabın sonunda bunu öğrenip kitap boyunca yürüttüğü tahminler sonucunda şaşırıyor - ya da şaşırmıyor. Ne var ki kitabın, kurgunun tüm esprisi bu, kurgu bu ayrıntı üzerine kurulmuş. Şimdi böyle bir kitabı İngilizce'ye çevirdiğinizi düşünün. Bizdeki "o" zamirinin İngilizce'de direkt bir karşılığı yok, koşullara bağlı bir karşılık söz konusu. Bahsettiğimiz kişinin cinsiyetine göre değişkenlik gösteren bir durum var. Öyleyse bu kitabın çevrilebilirliğinden söz edilebilir mi? Ki çeviribilimde çevrilebilirlik de ayrı bir meseledir. 

Böyle bir kitapta Türkçe'nin "o" diyerek yarattığı gizemi İngilizce'de nasıl yaratabiliriz? Elimizde  yanlızca he, she ve it var ve hepsi bir koşulu ifade ediyor. Kitapta "o" diye bahsedilen kişiye  he ya da she desek veya ikisini de ifade etmeyen, cansız varlıklar, durumlar ve hayvanlar için kullanılan "it" zamirini tercih etsek bu sefer bu bilinmezliği, bu gizemi okuyucunun gözüne sokmuş olmaz mıyız? Ayrıca İngilizce'de bir kişi için kullanılmayan "it" zamirini bu duruma uydurarak zorlama bir tercih yapmış olmaz mıyız?

İşte böyle bir durumda cinsiyet belirteçleri çeviride büyük bir sıkıntı çıkarıyor, hatta bence çeviriye imkan vermiyor. 

Çok genel bir örnek verecek olursam mesela; "He is a teacher," cümlesini Türkçe'ye "O bir öğretmendir," şeklinde çevirdiğimizde, Türkçe'nin dilbilgisi sınırları içinde cinsiyet belirteci kullanmadığımız için orijinal cümlenin anlamını genişletmiş oluyoruz. Bunun gibi bir örnek tek bir cümle üzerinden bakıldığında bir sorun yaratacakmış gibi görünmese de bazı bağlamlar içinde sorun teşkil edebilir. 

Tüm bunların yanında şöyle bir olgu da dikkat çekiyor; dilbigisel ya da doğal cinsiyete sahip dillerde bilinmeyen bir cinse yapılan atıflar eril zamirlerle yapılıyor. En bilindik örnek Tanrı için İngilizce'de erkek şahıslar için kullanılan "he" zamirinin tercih edilmesidir. Bunu İngilizce Kuran çevirilerinde de gözlemledim. Yani cinsiyeti bilinmeyen bir varlığı belirtmek için "he" zamiri ve bunun varyasyonları (him, his) kullanılıyor. Türkçe'de yine bu seçimi yapmak zorunda kalmıyoruz ve cinsiyeti olmayan Tanrı'ya "O" diyebiliyoruz. 

Bununla ilgili kitapta, benim çevirdiğim kısımda şöyle bir cümle vardı örnek olarak: 


They ask whether it is logical to say “Everyone please take off his boots,” when there are 300 women and 1 man in the room?

Durum şu: 300 tane kadının ve 1 tane erkeğin bulunduğu bir odada biri "Herkes botlarını çıkarsın" diyor. Bu cümleyi Türkçe okuduğumuzda vurgulanmak istenen cinsiyet belirteci sorununu görmüyoruz fakat İngilizce cümlede sorun yaratan sözcük, "bot" kelimesine iyelik anlamı veren "his" sözcüğüdür. "His" İngilizce'de erkek cins için kullanılan iyelik sıyafıdır. Herkesin botundan bahsederken dahi bir topluluk için, içinde kadın ve erkeğin bulunduğu yani tek bir cinsten söz edilemeyecek bir durumda, erkek zamiri tercih ediliyor. Hele ki bu örnekte belirtildiği gibi ortamdaki kadın sayısı fazlayken... 

İşte bu örneği çevirirken cümleyi olduğu gibi, hiçbir ekleme ve açıklama yapmadan Türkçe'ye aktarmam mümkün olmadı. Türkçe  konuşan okur için örneği açık hale getirip anlaşılır kılmak için bu  yöntem bir zorunluluk haline geldi. 

Eril-dişil ayrımına göre oluşturulmuş sözcüklerin çevirisi de sıkıntı yarattı. Örneğin, kadın yazarlar için "author" sözcüğünün değil de "auther" sözcüğünün kullanıldığı yerler vardı. ("Her"  yine İngilizce'de dişi cins belirteçlerinden biridir.) Ya da bugün genel olarak çevirmen anlamına gelen "translator" sözcüğünün kadınlar için farklı olması gerektiğini, kadın çevirmenlere "translatress" denmesi gerektiğini savunanlar da vardı ve bu kısımları çevirirken bu İngilizce sözcüklerdeki değişimi okura gösterebilmek adına çeviride bu sözcükleri aynen bırakıp açıklama yapma yoluna gittik. Aksi halde bu örneklerin içi boş kalacaktı ve okur için hiçbir şey ifade etmeyeceklerdi.

Şöyle düşünün, "Falanca kişi erkek çevirmenler için kullanılan "çevirmen" sözcüğünü kadın çevirmenler için kullanmanın doğru olmadığını ve kadın çevirmenler için "kadın çevirmen" denmesi gerektiğini savunur." Bir yerde olayın özü kavransa da bu şekilde, tek bir kelimeyle verilen, sözcükteki ekin değişimiyle yaratılan cinsiyetçi yaklaşım okura aktarılamaz. Bu örnek için grupça yaratıcı düşünüp translator/translatress sözcük çifti için mütercim/mütercime karşılığını bulduk ama "mütercim"in yalnızca yazılı çevirmen anlamına gelmesi bunları çeviride kullanmamaya karar vermemizle sonuçlandı. 

Bunlar gibi bir sürü örnekle doluydu kitap. Tek bir sözcük, cümle hatta bazen paragraf bazında yaşadığımız sorunlar hep bu konuyla ilgiliydi. 

Ve aslında kitabın anlatmaya çalıştığı şeyi, kitabı çevirirken daha iyi anladık. Uygulamada bu zorlukları yaşamak okuyarak asla anlayamayacağımız şeyleri görmemizi sağladı. Cinsiyet belirteçlerinin dilimizde bulunmaması yazarın değindiği noktalara daha titiz yaklaşmamıza da neden oldu. Kısacası bence bu kitabı, örneğin Almanca'ya çevirseydik Türkçe'ye çevirdiğimizde yaşadığımız bu sorunları yaşamaz, cinsiyeti vurgulayan örnekler üzerinde daha az kafa yorardık. 

Yazımı sonlandırırken cinsiyet farklılıklarının nasıl bir rol oynadığını gözler önüne seren şu deneyi sizinle paylaşmak istiyorum. Bu deneyi kendi üzerinizde de deneyebilirsiniz. Aşağıda size vereceğim sözcük çiftlerinin sizde çağrıştırdığı cinsiyeti bir yere not etmenizi veya aklınızda tutmanızı istiyorum. Yani sizce hangisi eril hangisi dişil bir sözcük?

*çatal - bıçak

*Ford - Chevrolet

*tuz - karabiber

*vanilya - çikolata

Deborah Cameron'ın yaptığı bu deneydeki katılımcılar bu soruya hiç tereddüt etmeden, zorlanmadan cevap vermişler. Katılımcılar arasında "doğru" sınıflandırma üzerine de bir fikir birliği sağlanmış, ki bu gerçekten çok tuhaf. Katılımcılar tarafından bıçak, Ford, karabiber ve çikolata eril olarak; çatal, Chevrolet, tuz ve vanilya da dişil olarak sınıflandırılmış.

Bu deneye kaç kişinin katıldığıyla ilgili bir bilgi verilmiyor ama katılan herkesin  aynı cevapları vermesi beni gerçekten şaşırttı. Siz de bu kelimeleri katılımcılar gibi mi sınıflandırdınız?

Yazar, bu deneyin, ‘eril’ ve ‘dişil’ kavramların ‘gerçek’ cinsel farklılıkla hiçbir alakasının olmadığını gösterdiğini vurguluyor. Bu kavramların güçlü/zayıf, aktif/pasif gibi karşıtlıklarla ilişkili olduğunu söylüyor ve deneyin aynı zamanda cinsiyetin ilişkisel olduğunu ve aslında bütün düşüncelerimize hakim olan iki bileşenli, karşıt yapısının kapsamlı bir hali olduğunu gösterdiğinden bahsediyor.

Bu arada yukarıdaki sözcükleri ben de diğer katılımcılar gibi sınıflandırdım, gerçekten çok tuhaftı. 

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Çeviri kitaplar okurken cinsiyetin çeviriyi etkilediğini hissettiğiniz zamanlar oldu mu?

Benimle paylaşın!

Yorum Gönder

12 Yorumlar

  1. Gerçekten faydalı bir yazı olmuş. Cinsiyet farklılığının çeviriyi etkilediğini ilk defa sizin bu konuya dikkat çekmeniz ile öğrenmiş oldum. Birde He-She-İt ayrımı konsunda yaptığınız bilgilendirmeler güzeldi. Hep merak etmişimdir İngilizcede neden bu üçlü ayrımın olduğunu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Faydalı olmasına çok sevindim, teşekkür ederim :')

      Sil
  2. Yazar kelimesi için bile cinsiyet ayrımı olması beni çok şaşırttı. Umarım bir gün bu kitabı senin çevirin ile Türkiye'de okuma şansına erişiriz 😊

    YanıtlaSil
  3. çok iyi yazıydı. ben de olsam orda it derdim sanırım. haklısın zor konu, çoğul durumlarda bir erkek bile olsa, haklısın. fransızcada da bütün nesnelerin kadını erkeği var. insana saçma geliyor. evet tabii etkilediğini görüyoruz. ama senin gibi iyi çevirmenler buna bir çözüm bulurlar. zaten bizde genelde sözcükler üzerine konsensus da yok. tdk başka şey söylüyor, akademisyenler başka :) ne güzel böyle konular üzerine düşünmek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konular üzerine düşünmeyi, kafa yormayı ben de çok seviyorum. Bazı konularda çıkmaza girsem de, çözüm bulamasam da kafamda evirip çevirmek çok hoşuma gidiyor. Yazıyı beğenmene çok sevindim Deep, çok teşekkür ederim ^.^

      Sil
  4. Ufuk açıcı oldu. Konuşurken cinsiyeti belirtmek karışıklığı önlemesi bakımından güzel ama dinleyen insanda ön yargı oluşturur gibi geliyor. Cinsiyeti bilinmeyen birinden konuşmak zaten ayrı dert. Çeviri yaparken bu tarz sıkıntıların üstesinden gelebilirsin umarım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım, değişik yöntemler uygulamak gerekiyor ama çeviride en iyi ihtimalle bile ufak tefek kayıplar oluyor... Yorumun için teşekkür ederim :')

      Sil
  5. Ne güzel bir yazıydı. Sonuna kadar merakla okudum. Emeğinize sağlık, gerçekten de ufuk açıcı bir yazı olmuş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuyup beğenmenize çok sevindim, çok teşekkür ederim :)

      Sil
  6. bu marvelous yazını koydum şimdi blogumağğğ :)

    YanıtlaSil
  7. Elinize sağlık doğru bir konuya değinmişsiniz. Cinsiyetin İngilizce çeviride etkisi olduğunu ve zaman zaman sıkıntı yaşandığını düşünüyorum. Mesela, Mary ile John birlikteler. "She was in love with him." diye bir cümleden Mary'nin John'a aşık olduğunu anlamak mümkün. Türkçe çeviride "O, ona aşıktı." diyemiyor, ancak "Mary John'a aşıktı." dediğimizde cümle anlam kazanıyor.

    YanıtlaSil