Oyun / Ted Dekker | Kitap Yorumu


OYUN

Özgün Adı: Skin

Yazarı: Ted Dekker

Çeviren: Kerem Çorbacıoğlu

Yayım Yılı: 2006


Herkese merhaba!

Çok mutluyum çünkü son üç günde doya doya kitap okudum, tıpkı eski günlerdeki gibi. Bu yaz en çok ve en hızlı okuduğum dönem şu son günler olabilir. Sanırım sonbahar etkisini erkenden göstermeye başladı. Yeeeey!

Bu üç günde, Ted Dekker'ın Oyun isimli kitabını okudum. Cadılar'ı okuduktan sonra yine ne okusam boşluğuna düşmüştüm, aslında sırada Kuyucaklı Yusuf vardı. Ama niyeyse onu okumak için doğru an gibi gelmiyordu, hala başka kitaplarda gözüm vardı. Alt raflara koyduğum Oyun gözüme çarptı ve konusunu merak ettim. Önce arka kapağına baktım ama konusu yerine yorumlara yer verilmişti. Böyle olunca kendimi birden kitabı okuyor buldum, çoktan yirmi beş sayfa geçmişti hatta. 

Kitap beni içine o kadar çabuk ve kolay çekince okumaya devam ettim ben de doğal olarak. 

Kitabın konusundan çok çok kısaca şöyle bahsedeyim; yolları bir şekilde Summerville kasabasında kesişen bir grup insan bir takım olaylar sonucunda kendilerini bir seri katilin karşısında bulurlar. 

Kafanızda pek bir fikir oluşturamadım belki ama bu tür kitapların konusu sorulduğunda bana kal geliyor zaten. Sanki ne söylesem spoiler olacakmış gibi hissediyorum. O yüzden benden bu kadar :D

Kitabın sonlarına doğru kurguyla ilgili sevdiğim yönler bayağı ağır basıyordu; hatta olumsuz şeyleri hiç düşünmemiştim bile. Zaten bir kitapla ilgili olumsuz eleştirilerim genelde kitabı bitirdikten birkaç gün sonra gelişiyor. Onlara da değineceğim ama önce güzelliklerinden bahsedeyim şöyle bir.

Kitap gerilim/suç türünde olduğu için zaten ister istemez çok merak uyandırıcı. Nasıl okumaya başladığımı ve nasıl bitirdiğimi bilemedim, elimden bırakmak istemedim ve başka işlerle meşgulken bile bir an önce gidip devam etmek için sabırsızlandım. Bununla doğru orantılı olarak kitabın dili çok akıcıydı, gereksiz ayrıntılar, bilgiler ve tasvirlerle dolu değildi. Bu türden beklenildiği üzere sade, anlaşılır ve basit bir anlatımı vardı. Dilin estetiği değil olayların seyri önemliydi anlatımda. Malum, bu tür kitaplarda ön planda olan vakadır. Yazar da edebi kaygı gütmek yerine kurguyu mantıklı bir şekilde, boşluklar olmadan, tutarlılığı koruyarak şekillendirmeye  odaklanır. Bu yüzden Oyun'da da süslü cümleler veya göndermelere rastlamıyoruz, ama kitabın vaat ettiği şey zaten başka olduğundan bunu yadırgamıyoruz da.

Kitabı bu dil ve anlatımı sayesinde film izler gibi okudum. Bir de ben böyle küçük kasabalarda geçen kurgulara bayılıyorum; mesela Bates Motel, mesela Hemlock Grove, mesela Pretty Little Liars...

Kitapla ilgili güzel bir diğer şey ise sonlara kadar tahmin edilemezliğini korumasıydı. Merak devamlı canlıydı, kitap düğüm bölümünde karmakarışık bir hale geldi. Neler olacak, bir sonraki sayfada beni ne bekliyor hiç emin olamadım. Olayların iyice çıkmaza girdiği bu orta kısımda çokça hayrete düştüm. Tahmin yürütmemek can sıkıcıydı belki ama okumaya itiyor ve kitabı elinizden düşürtmüyordu bu durum. 

Fakat dediğim gibi, sonlara kadar... Bu noktada olumsuz düşüncelerim geliyor. 

Çözüm bölümünde, sondan biraz önce her şey açıklığa kavuşmaya başlamışken ilkin vay be dedim. Sonra karakterlerin akıbeti ne olacak merakıyla kitabın sonunu getirdim. Sondan beklentim, serim ve düğümün çok iyi kurgulanmış olmasından dolayı yüksekti. Beni dumura uğratacak bir son bekliyordum sanırım ama kitap beni tatmin edecek şekilde noktalanmadı. Bittikten sonra elim boş kalmış gibi hissettim. Beklediğim, hatta belki de ihtiyacım olan o vuruculuğu yakalayamamıştı.

Yakalamaya çalışmış yazar, bunu hissettim. O sonu yazarken eminim okuyucunun buna çok şaşıracağını, hatta saçını başını yolacağını filan düşünmüş olmalı ama bende ne yazık ki o etkiyi yaratmadı. 

Belki karakterlerle daha yakın olabilsek, o son üzerimizde daha büyük bir etki bırakabilirdi. Fakat roman boyunca ana karakterlerin hissiyatı ve arka planlarına çok yüzeysel değinilmişti. Bundan dolayı onlarla bir bağ kurmak benim için zor oldu, mesela kendimi herhangi bir karakterin yerine koyamadım. Yukarıda bahsettiğim gibi, kitabı film izliyor gibi okudum; bu, hoş vakit geçirmek açısından iyi bir şey olsa da, karakterlere yakınlaşamama açısından kötüydü.

Bu türün sıkı bir okuyucusu sayılmam; belki de türe ait her kitapta karakterlerin iç dünyası böyle üstünkörü anlatılıyor, bilemiyorum. Zaten kitap boyunca beni rahatsız da etmedi bu durum, kendimi daha çok aksiyon ve gerilime kaptırdığım için. Fakat o sonun kastedilen, niyetlenilen etkiyi yaratması için karakter-okuyucu bağının güçlü olması gerekirdi diye düşünüyorum.

Böylece tanıdığımız o karakterlerin bundan sonra ne yapacaklarını, ne düşüneceklerini bilir, hamlelerini tahmin edebilirdik. Mevcut sona karşı onların tepkisini de daha iyi anlayabilirdik bence. Ama dediğim gibi, maalesef karakterleri yeterince tanımadık, içselleştiremedik. 

Son olarak basım ve çeviri konusuna değinmek istiyorum. 

1. Kapaktaki resim çok iyi; merak uyandırıcı, aynı zamanda ürkütücü. İnsanı okumaya heveslendiriyor.

2. Kitabın orijinal ismi "Skin", çevirmen Oyun olarak adlandırmayı uygun görmüş ama bence azıcık da olsa ipucu içeren bir isim olmuş bu. Okuduktan sonra anlasam da, olay örgüsü ilerledikçe kitabın isminden çıkarım yapıp doğru tahminler yürütmüştüm. 

3. Yazım yanlışları, imla hatalarıyla doluydu kitap. Çeviri tutarsızlıklarından kaynaklı hatalar da vardı...

4. ...zaten çeviri de berbattı.

Şimdi, eğer bir kitap sizin edebi keyfinize hitap etmeyi amaçlamıyorsa, yani bilgi verme amaçlı bir kitapsa bu, ben genelde çevirinin güzelliğine çok takılmam. Verilmek istenen mesajı, bilgiyi alabildiysem, anlayabildiysem yoluma devam ederim. Fakat türü ne olursa olsun elimizdeki bir edebiyat metni ve dolayısıyla içinde deyimler, mecazlar ve farklı anlamlara gelebilecek öbeksi eylemler var. 

Kitapta öyle cümleler vardı ki birkaç kez okusam bile anlayamadım. Kimi yerlerdeki çeviri hataları kitabı elimden bırakmak istemem neden olacak kadar barizdi. Hani bazen şey olur, dersin ki içinden, "Ya bu cümlede bir gariplik var ama ne?". Bu kitapta ise çeviri hatası sizde bir sezgi oluşturmuyor, direkt yüzünüze çarpıyordu. 

Belki de kendi alanım olduğu için ama çeviri kitapları istemeden daha bir eleştirel gözle okuyorum; hataları görmezden gelemiyorum ve keyfim kaçıyor. 

Mesela Oyun'u okurken içimden şey geçti: "Bu kitaba nasıl da dolu dolu bir çeviri eleştirisi yazılırdı ama be?" Cidden heveslendim, hatta notlar almak bile geçti aklımdan :D Bu dönem bir çeviri eleştirisi istenirse hocalar tarafından Oyun seçeneklerim arasında olacak kesinlikle :D

Öyle işte.

Tüm olumsuzluklarına rağmen beni reading slumptan çıkartmış gibi hissediyorum, sırf bu yüzden bile sevmediğim yönleri beni mutsuz etmeye yetmedi. Saydığım olumsuzlukları kafaya çok takan bir okur değilseniz siz bu kitaptan kesinlikle daha çok keyif alırsınız.

Sona gelene kadar, yol boyunca koruduğu gizem ve her bölümde yaşattığı gerilim için Oyun, okunmaya değer bir kitap. Okuduğuma pişman değilim ve gönül rahatlığıyla önerebilirim. 



Siz Oyun'u okudunuz mu?

Hakkında neler düşünüyorsunuz?

Benimle paylaşın!


Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. Çeviri eleştirisi gelse ne güzel okurduk ama var ya :D Kayıp Rıhtımdaki Çevirmenin Çemberi yazı dizisine de bayılıyorum mesela. Senden de bu tarz yazıları okumayı çok isterdim, o çeviri süreciyle ilgili yazıları okumak, çevirmenin neyi neden böyle çevirmeyi seçtiğini görmek zevkli gerçekten :))
    Kitaba gelirsek de ben kitabın Ten adıyla yayınlanmış halini okumuştum ve o zaman çok sevmiştim. Sonu da beni bayağı şaşırtmıştı ama tabii o zamanlar daha gençtim, toydum, böyle sonlara alışık değildim :D Kitabı düşününce aklıma fırtınalı, terk edilmiş bir kasaba geliyor ama ne kadar doğru hatırlıyorum emin değilim :D
    Madem böyle küçük kasabalarda geçen kurgulara bayılıyorsun o halde bir dizi önerisi geliyor, Harper's Island. Tek sezonluk, katil kim konulu bir gerilimdi dizi :))
    Yorumuna sağlık Gözde, daha önce dedim mi bilmiyorum ama kitap yorumlarını gerçekten çok seviyorum. Kitapla ilgili merak edilecek her şeyi sunmana ama bunu samimi, konuşur gibi yapmana bayılıyorum :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dizi önerisini hemen not ettim. Çeviri eleştirisi yazılarına gelince; aslında okul için çok yapıyorum ödev olarak. Ama bunları bloga taşımayı daha önce hiç düşünmemiştim. Çevirmenin Çemberi aslında çeviri eleştirisinden çok, çeviri raporu oluyor. Kendi çeviri sürecini anlatıp raporluyorsun. Onu da yapıyorum ben aslında. Okumaktan keyif alacağını söylemen beni heveslendirdi. Belki ilerleyen günlerde bir eleştiri ya da rapor yazıp geri dönüşlere göre bir yazı dizisine başlarım. Fikir verdiğin için çok çok teşekkür ederim. Ve son yazdığın şeyler inanılmaz mutlu etti beni, çok teşekkür ederim :')

      Sil
  2. Oyun'u yıllar önce okumuştum. Maalesef hiçbir şey hatırlamıyorum. Sadece hızlı bir şekilde kısa sürede okuduğumu hatırlıyorum. Martı Yayınları aslında çok satan, popüler bir yayınevi ama bir türlü çeviri ve yazım konusunu halledemediler. Ben de yayınevinden bir kitap yorumu yazdım geçen gün. Yazım yanlışları gözümü kanatacak kadar çoktu. Keşke daha dikkatli olsalar.

    Bu arada yorum kutucuğundaki "Beni bilgilendir." seçeneği görünmüyor. Blogunda bir değişiklik mi yaptım? Yorumlarımıza cevap geldiğinde bildirim almazsak cevabını okumak çok zor olur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır, hiçbir değişiklik yapmadım aslında :/ Bir bakayım yine de ne olmuş :D

      Sil