Semerkant / Amin Maalouf | Kitap Yorumu


Semerkant

Amin Maalouf

Çeviren: Ali Berktay

Yayım Yılı: 1988


Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye,
Altınları, gümüşleriyle övünmeye.
Tam işleri dilediği düzene girer,
Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye.



Kütüphanede her seferinde göz göze geldiğimiz ama benim bir türlü okumak için gerekli motivasyonu kendimde bulamadığım Semerkant'ı sonunda okudum. Okumayı seven mugglelar olarak seveceğimizi düşündüğümüz kitapları sonraya bırakmak gibi tuhaf bir özelliğimiz var; ben de Semerkant'tan hep aynı sebepten kaçtım ama o beni kovaladı. Nihayetinde kendini okutturdu. 

Semerkant'la aramızda hep bir kovalamaca olsa da ne anlattığı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Konusunu öğrenmek birkaç tıkla mümkün olsa da ben hiçbir şekilde içeriğini bilmek istemedim. Fakat durup kendimi ele vermem için neyle ilgili olduğunu duymam gerekiyormuş.

Tarihi kurguları, tarihi şahsiyetleri karakterlere büründüren kitapları çok severim. Semerkant'ın hikayesinin Ömer Hayyam, Hasan Sabbah ve Nizamülmülk etrafında şekillendiğini duyunca ağzım açık kaldı ve o sanırım o şaşkınlıkla hızımı kesip kitaptan kaçmayı bıraktım. 

Bu kişiler hakkında bildiğim şeyler sınırlıydı; Ömer Hayyam bir bilim adamı ve şair; Hasan Sabbah Haşhaşilerin lideri, Nizamülmülk de bir Selçuklu veziri. Yaşamları hakkında ayrıntılı şeyler bilmiyordum doğruyu söylemek gerekirse; hatta aynı dönemde yaşadıklarından bile bihaberdim. 

Burada bir kez daha edebiyat ve tarih derslerinin gerçekten öğretmek konusunda yetersiz kaldığını söylemeden geçmek istemiyorum. Her şey ezberden, bir sonraki sınavı atlatmaya yönelik teknik öğretmekten ibaret. 

Kitabın girişinde Ömer Hayyam Semerkant şehrine geliyor ve ünlü eseri Rubaiyat'ı yazmaya başlamasına vesile olacak olay ile hikaye evrilmeye başlıyor. 

Kitap iki kısımdan oluşuyor diyebiliriz; aynı eser etrafında şekillenen iki ayrı hikaye okuyor, iki ayrı döneme şahitlik ediyoruz.

Birinci kısımda Ömer Hayyam'ın Hasan Sabbah ve Nizamülmülk ile karşılaşmasını; üç karakter arasında gelişen, zaman zaman gerilim yüklü ilişkiyi okuyoruz. Aynı zamanda o yıllarda meydana gelen tarihi olaylar hakkında da bilgi sahibi oluyoruz. Söz konusu dönem Alparslan'ın Malazgirt Savaşı ile Anadolu'ya girdiği, Selçuklu Devleti'nin en parlak dönemlerini yaşadığı; diğer yandan Haşhaşilerin bölgeye korku ve dehşet yaydığı bir dönem. 

Dolayısıyla bu tarihi gerçeklikleri, Ömer Hayyam, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah üçgeni içindeki bir kurguda okumak inanılmaz keyifliydi.

Bir de kitabı okurken bizim bildiğimiz, daha doğrusu bize öğretilen şeyleri farklı bir bakış açısıyla okudum. Tarihte bize zafer ya da fetih diye nitelendirilen gelişmelerin karşı taraf için ne kadar farklı olduğunu bir kez daha anladım. Alparslan Türklere Anadolu'nun kapılarını açtı diye övünürüz ama ordusu Semerkant'a yürürken oradaki insanların duyduğu korkuyu hiç düşünmeyiz. 

İkinci kısım ise daha yakın bir dönemde, 1900lerin başında geçiyor. Amerikalı bir adamın İran'a gelip Ömer Hayyam'ın el yazması Rubaiyat'ını bulma macerasını okuyoruz. Arka planda ise İran'ın yakın geçmişinde meydana gelen çalkantılı olaylar var. 

Birinci kısım o kadar büyüleyiciydi ki ikinci kısıma geçtiğimde bir boşluğa düşer gibi oldum. Hikaye olabildiğince ilginç ilerledi evet ama söz konusu dönemin yapısı çok yoğun anlatılmıştı. Yer yer bir kurgu değil de tarih kitabı okuyor hissine kapıldım. Bu benim için çok sorun değildi; İran'a, İran tarihine de merakım vardır. Yine de ilk kısmın üzerimde yarattığı etkiden kurtulup gerçekçiliğin bu kadar keskin olduğu ikinci kısma adapte olmakta zorluk çektim. Kitabın ilk yarısında anlatılanlarda gerçekten olmuş şeyler, kişiler gerçekten yaşamış kişilerdi tabii ama yazar tarih ve kurguyu öyle güzel birbirine karıştırmıştı ki ayrımını yapabilmek zordu bana göre; aralara serpiştirilen dörtlükler, anekdotlar ve sıkmadan, yeri geldiğince verilen ilginç bilgiler okumayı daha da keyifli kılıyordu.

İkinci yarıda ise birden tarihi bilgi bombardımanına tutulmuş gibi hissettim ve kurgudan kopmuşuz gibi geldi bana. Okuduklarımı sindirmek, daha iyi anlamak için yer yer ara verdiğim, daha fazlasını öğrenmek için araştırma yaptığım da oldu. 

İlk kısım edebi anlamda son derece doyurucuydu; ikinci kısım ise daha çok didaktikti bence. 

Yorumlara baktığımda çoğu kişinin ikinci yarıdan pek haz etmediğini gördüm; kitap hakkındaki olumsuz yorumlar hep bu kısım içindi. Ben de okurken ilk kısımdaki tadı alamasam da yazarın aynı coğrafyanın iki ayrı dönemine bu şekilde ayna tutması hoşuma gitti. Yalnızca okurken şunu düşünmüştüm; belki de iki kurguyu harmanlasaydı yakın İran tarihini okumak daha keyifli olabilirdi. Yani tarihsel akışı doğrusal bir şekilde vermek yerine, hikaye ileri geri gidebilir ve merkez noktası yine Rubaiyat olabilirdi. Böylece geçmiş ve gelecek arasındaki bağlantı daha rahat görülebilirdi belki; bu iki dönemde meydana gelen olayların incelemesi daha kolay yapılabilirdi.

Belki de bu yöntem denendi ama uygun düşmedi. Yazarımız en iyisini bilir diyelim. 

Son olarak kitabın dil ve anlatımından bahsedeyim; kitap son derece akıcı bir dille yazılmıştı, yazarın üslubu hem çok edebi hem de çok açıktı. 

Ve çeviri. Şimdiye dek okuduğum en temiz, en iyi çevirilerden biriydi. Öyle ki ben kitabı çevirisinden okuduğumu dahi unuttum kimi yerlerde. Anadilde yazılmış bir kitaptaki kadar profesyoneldi çevirmenin dil kullanımı. Türkçe'ye hakimiyetine hayran kaldım, çevirisine en içten duygularla saygı duydum. Çevirmenin eline, emeğine, ruhuna sağlık. 

Semerkant bu yılın enlerine girer gibime geliyor. Çok geç olmadan okuduğum için mutluyum. Kitaba kendimi kaptırmam için o son teşviki veren Batur abime buradan bir kez daha teşekkür ediyorum. Onun tavsiyesi olmasa daha ne kadar okunacaklar listemde bekler dururdu bu kitap bilemiyorum. 



Siz Semerkant'ı okudunuz mu?

Hakkında neler düşünüyorsunuz?

Benimle paylaşın!

Yorum Gönder

18 Yorumlar

  1. Lise de tarih hocamızın muhakkak okuyun dediği bir kitaptı. Nedense bende bu kitaptan kaçıyorum. İnşallah bir gün okumak nasip olur :) Bu arada kitabı çok güzel yorumlamışsın :) Tebrikler Gözdecim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bize de Dil ve Anlatim dersinde okumak şart koşulmuştu ama zorunlu kitapları okumaktan kaçındığım için elim gitmemişti o zamanlar. Senin de beğeneceğine eminim. Çok teşekkür ederim :')

      Sil
  2. Ben de henüz okumadım, ancak sizin anlatımınızdan ilgimi çekti. İlk fırsatta okuyacağım. Tanıtım için teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım siz de benim kadar beğenerek, keyifle okursunuz. :')

      Sil
  3. İkinci bölüme geçince bende de bir adaptasyon süresi olmuştu. Harika bir değerlendirme yapmışsın, ancak bu kadar doyurucu bir değerlendirme olabilirdi.

    Yeni yazılarını bekliyoruz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İkinci bölüme uyum sağlamakla ilgili o küçük problem dışında, gerçekten de söylediğin kadar varmış kitap Batur abi. Okuyup rafa kaldırılacak bir kitap asla değil, eminim ileride açıp birkaç kez daha okuyacağım Semerkant'ı. Güzel düşüncelerin için çok teşekkür ederim :')

      Sil
  4. Semerkant ile aramızdaki ilişki aynen sizin ilk paragraflarda anlattığınız gibi! Henüz ben de okumadım ama okuyacağım artık!

    Ufak bir ikazım olacaktı affınıza sığınarak:

    "Yaşamları hakkında ayrıntılı şeyler bilmiyordum doğruyu söylemek gerekirse; hatta aynı dönemde yaşadıklarından bile bir haberdim." demişsiniz; "bîhaber" olacak onun doğrusu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım kitap sizin de beklentilerinizi büyük ölçüde karsilar ve keyifle okursunuz :') Uyarınız için çok teşekkür ederim, gerekli düzeltmeyi yapıyorum hemen :)

      Sil
  5. Yıllar önce beğenerek okumuştum. Tekrar okuyalım geldi şimdi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendini bir daha okutacak kitaplardan gerçekten..

      Sil
  6. Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Beni de çok etkilemişti. Amin Maalouf'un diğer kitaplarını da okumanı öneririm. Afrikalı Leo çok beğendiğim bir kitaptı. Semerkandı çok önceden okuduğum için kitapla ilgili yorumunu okumak beni hayli gerilere götürdü. Keyifli bir yazıydı, teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazardan okuyacağım bir sonraki kitap Afrikalı Leo, herkes onu öneriyor. Umarım ben de keyifle okurum. Ben teşekkür ederim :')

      Sil
  7. Semerkant benim kitaplığımda dört yıldır bekliyor ama henüz okuyamadım. Artık daha fazla ertelemesem iyi olacak gibi :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bnece dee! Beğeneceğinden eminim neredeyse :')

      Sil
  8. Galiba benim de okuma zamanım geldi.. Yorumlarınız için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  9. Nasıl bir kitapsa Atalarımız Alpaslandan Abdülhamite kadar kötülemedik Türk bırakmamış ben tarih severim ama bu adam daha kendinsin ne olduğunu bilmeden(arap mı fransızmı)fırsat bulduğu her yerde Türkler i kötülemiş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle katılıyorum. Aslında çok akıcı bir kitap kurgusu da iyi ama en basitinden Ömer Hayyam gibi birini zevk düşkünü göstermesi ve hatta Hunlara en parlak dönemi yaşatan Melikşahı bu kadar beceriksiz göstermesi anlamsızdı. Evet bir şeyleri güzel kurgulamış ve bir taraf kazanırken diğer tarafın ne hisssettiğini güzel anlatmış ama o kadar.

      Sil
  10. İlk yarı hücum ve gol,ikinci yarı defans..fenerin 1-0 'ın üstüne yatması gibi geldi.

    YanıtlaSil