Haroun and the Sea of Stories / Salman Rushdie | Kitap Yorumu


Haroun and the Sea of Stories

Yazan: Salman Rushdie

Yayım Yılı: 1990

***

Haroun and the Sea of Stories, ya da Türkçe çevirisiyle "Harun ile Öyküler Denizi", Salman Rushdie'den okuduğum ikinci kitap oldu. İlki geçen ay okuduğum, öykü derlemesi olan Doğu, Batı'ydı. Haroun'u basılı şekilde okumak istedim fakat çevirisinin baskısı tükenmiş ve hiçbir şeyde bulunmuyor. Yalnız NadirKitap'ta var birkaç baskısı fakat onu da biraz pahalıya satıyorlar. Yine de kitabı çok sevdiğim için bir ara edinmeyi düşünüyorum. Okumak isteyenleri ancak oraya yönlendirebiliyorum ne yazık ki. İngilizce biliyorsanız ebook formatında bulabilirsiniz internetten. 

Haroun ailesiyle, Alifbay isimli bir ülkenin adı unutulmuş bir şehrinde yaşıyor. Bu şehirde mutsuzluk üreten fabrikalar var. Haroun'un babası Rashid Khalifa duyulmamış öyküler anlatan ve çok sevilen bir öykü-anlatıcısı. Bir gün "akla hayale gelmeyecek o olay" vuku buluyor ve Rashid bu yeteneğini kaybediyor, öykü anlatamaz hale geliyor. Haroun da babasının yeteneğini geri almak için bu öykülerin geldiği yere, onların kaynağına gidiyor: öyküler denizinin bulunduğu Kahani isimli uyduya. Kahani Hintçe'de öykü demekmiş, tabii. Haroun'un Kahani'nin aydınlık tarafı olan Gup City'e olan yolculuğunu, bu yolculuk sırasında yaşadığı maceraları okuyoruz.

Kitap, çok sayıda ve çok renkli karakterler barındırıyor içinde. Aslında sadece karakter değil mekanlar da rengarenk. Elbette öykünün çoğunluğunun geçtiği Chup Ülkesi Khani'nin karanlık tarafı ve gölgelerle dolu. Buna rağmen öykünün temelini oluşturan zıtlıklar bir okuyucuya bir cümbüş sunuyordu. Karanlık-aydınlık, susmak-konuşmak, soğuk-sıcak, mutsuzluk-mutluluk. Bu zıtlıkları mekanlar ve karakterler üzerinden kurmuştu yazar: Karanlıklara gömülmüş, soğuk, mutsuz Chup Ülkesi - güneşin hiç batmadığı, sıcak, mutlu Gup Şehri. Sesini çıkaramayan ama beden diliyle konuşan, bu şekilde hep gerektiği zaman gerekli şeyler anlatan bir karakter olan Mudra - devamlı konuşan, hiç susmayan ama ağzından bir tek gerekli kelime çıkmayan Prens Bolo. Bir tarafta Haroun'un bir şeyler anlatmaya bayılan, konuşkan, renkli, hayalperest babası Rashid - diğer tarafta gerçek olmayan öyküler anlatmanın saçma olduğunu düşünen, katı, ciddi Bay Sengupta. Zıt unsurlar üstüne kurulu hikayeler okumayı çok seviyorum. En çok hoşuma gidense Rushdie'nin bu zıtlıkları okuyucunun gözüne soka soka yazmamış olması; çok örtük de değil, fark etmek için titizlikle okumanız da gerekmiyor ama karşıtlıkları karakter ve mekanların özelliklerine yedirmesi, bunları kurgunun merkezine yerleştirse de etrafını başka şeylerle doldurup süslemesi bu çatışan özelliklerin okuyucunun gözüne batmasını, tüm dikkatini oraya vermesini engelliyor bence. 

Bir de kitapta, en başta ana karakterlerin isimlerinden de anlaşılacağı üzere Binbir Gece Masallarından yoğun esintiler var. Haroun (Harun) ve Rashid (Reşit) ismi, üstüne soyisimlerinin Khalifa, yani Halife olması doğrudan 5. Abbasi Halifesi Harun Reşit'i getiriyor akıllara. Bilindiği üzere Binbir Gece Masalları da onun halifeliği döneminde Bağdat'ta ortaya çıkıyor. Harun'un hayatını etkileyen bir olaydan sonra dikkatini bir noktaya yalnız 11 dakika verebilmesi ayrıntısı da bir Binbir Gece Masalları göndermesi. Babasıyla kaldığı göl evinin adı ise doğrudan "Arabian Nights Plus One" (Binbir Gece Masalları One Thousand and One Nights olduğu gibi Arabian Nights olarak da bilinir). Ayrıca hikaye boyunca da Binbir Gece Masalları'ndan tanıdık olduğumuz öykülerin adı geçiyor yer yer. 

Kitapta okuyanı mutlu eden başka ayrıntılar da var ama benim en çok hoşuma giden Gup Şehri'nin ordusuydu: kağıtlardan oluşan ordu bu ordu Bölümler ve Ciltlere ayrılıyor ve her cildin başında bir Kapak, Başlık ya da Sayfanın var. Ordunun adı Kütüphane, başkomutanı ise General Kitab,

Şahsen benim hayal gücümün sınırlarını aşan bir öyküydü bu. Yazarın betimlediği karakterleri çoğu zaman hayalimde canlandırmayı başaramadım. Yalnızca birbirine karışmış renkler canlandı bazen gözümde ki bu bile çok keyif vericiydi. Yazarın dile hakimiyeti ve sözcükleri kendi düş dünyasına göre şekillendirme yeteneği; düş dünyasını sözcüklerle şekillendirme yeteneği beni hayran bıraktı. Metinde bolca yabancı sözcük vardı; Hintçe kökenli bu yabancı sözcükler bence anlatımı inanılmaz zenginleştirmişti. Kitabın sonunda bir de bu kelimelerin anlamını verilmişti zaten. Bunları metnin içinde görmek, okumak beni rahatsız etmedi; yalnız Türkçe'ye nasıl aktarıldıklarını çok merak ettim. Özellikle bazı karakter isimleri fazlasıyla cafcaflıydı, çevirmen nasıl başa çıktı bu tür türetilmiş isimlerle, görmeyi çok istiyorum. 

Haroun and the Sea of Stories, bu dünyadan, bu gerçeklikten kaçıp muhteşem bir maceraya tanıklık edebileceğiniz, eğlenceli olmakla kalmayıp aynı zamanda da anlam yüklü bir kitap. Bu tür kitaplar okumaktan hoşlanıyorsanız kesinlikle okumalısınız. Muggle öneriyor. 


Siz Haroun and the Sea of Stories kitabını okudunuz mu?

Hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sıradaki okumam için bana hangi Salman Rushdie kitabını önerirsiniz?

Benimle paylaşın!




*Kapak fotoğrafı https://www.behance.net/gallery/3540669/Haroun-The-Sea-of-Stories sitesinden alınmıştır.




Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Türkçe çevirisi var, fakat baskısı tükenmiş. NadirKitap'da birkaç baskısı mevcut :')

    YanıtlaSil
  2. Merhaba bana The 100 veya Açlık Oyunları tarzında bir bilim kurgu serisi önerebilir misiniz? Böyle okurken beni sürükleyip götürecek, uzaylıların ve epik canlıların olmadığı, yapay zeka, uzay, bilim, teknoloji konularında bir bilim kurgu 😅

    YanıtlaSil