Keşfettiğim Yazarlar #1 | İhsan Oktay Anar


Yeni bir yazı dizisiyle herkese merhaba!

Okumakla alakalı verdiğim kararlardan biri de her ay daha önce okumadığım en az bir yazardan kitap okumaktı. Böylece hem ön yargılarımı yavaş yavaş kıracak hem de yeni yazarlar, yeni kitaplar, yeni hayal dünyaları keşfedecektim. 

Mayıs ayında adını bile yeni öğrendiğim İhsan Oktay Anar'ın ilk eseri olan, 1995 yılında basılan Puslu Kıtalar Atlası okudum ve böylece kendisini keşfetmiş oldum. Kitabı öylesine çok sevdim ki yazarın diğer kitaplarını okumak için can atar oldum.

Fakat bunun ötesinde aslında edebiyatımızda böylesine değerli bir yazar olan İhsan Oktay Anar'ı ilk kez duymuş olmak beni çok utandırdı. Kendi edebiyatımıza karşı olan ön yargımı bir tarafa atmaya karar vermeme sebep oldu. Ben yerli olarak sadece klasik eserleri okumayı tercih ediyordum fakat ne büyük bir hata yaptığımı bu eserle anlamış oldum. 

Hakkında yaptığım araştırmalarla yazarın göz önünde olmayı sevmediğini, çok fazla röportaj vermediğini öğrendim. Fakat okuduğum röportajlar kadarıyla bundan oldukça memnun görünüyor kendisi. 

İzmir'de yaşayan yazar komşularının dahi ilgi odağı olmadığından bahsetmiş mesela. Hatta onun yazarlığını küçümseyenler dahi varmış aralarında. Ona göre mutlu ve huzurlu yaşamasını sağlayan şey de bu aslında. Bence kesinlikle haklı. Bir yazarın medyatik olması kadar anormal ve samimiyetsiz bir şey yok bana göre. Bu açıdan böyle düşündüğünü gördüğümde yazarı bir kat daha çok sevdiğimi söylemem gerek. 

Kendisi Ege Üniversite'sinde Felfese okumuş ki bu zaten Puslu Kıtalar Atlası'nı okurken tahmin ettiğim bir şeydi. Ya tarih ya da felsefe okumuştur diye geçirmiştim içimden. 

Kitaplarını ilk olarak bir yayınevine gönderip bir türlü basmadıkları için geri çektiğine çok şaşırdım mesela. Büyük yazarların bu şekilde gelişen hikayeleri bana çok tuhaf geliyor. En ilginci de J.K Rowling'ın yaşadığı retlerdir bana göre.

Şimdiye kadar henüz üç kitabını okusam da tarzını az çok yakalamış, çok da beğenmiş bulunuyorum. Okuduğum bu romanlarda zamanı Osmanlı dönemi olarak seçmiş yazar ve bu dönemde geçen olayları mizahi ve gerçeküstü motiflerle süslemiş. Onun hikayelerini ilginç kılan da bence bu üç unsuru bir araya getirebiliyor olması. Özellikle Anar'ın espri anlayışını çok sevdiğimi, kitaptaki komedi ögelerini okurken büyük keyif aldığımı söylemem gerekiyor.

Yazarla ilgili sevdiğim bir başka şey de Osmanlı dönemini şimdiye kadar anlatılanların dışında anlatması ve benim gözümde ilk defa farklı bir dönem resmetmesi. Okuldaki tarih derslerimizde Osmanlı halkının mutlu mesut yaşadığı anlatılırdı hep. Dilenci yoktu mesela Osmanlı'da. Sadaka taşlarından durumu kötü olanlar, ihtiyaçları kadar alıyordu; insanlar erdemliydi yani. Padişahlar öyle merhametli öyle Allah korkusu olan insanlardı ki karıncaları öldürmek için bile fetva istiyorlardı.

Bu toz pembe Osmanlı öğretildi hep bana. Fakat bir noktada bunların gerçek olamayacak kadar iyi olduğunu fark ettim, orası Harikalar Diyarı değildi sonuçta. Ve işte Anar, Osmanlı'daki günlük hayatı, halkın kendi arasındaki ilişkilerini, yaşayışını tüm gerçekleriyle, eskiyi övme kaygısı taşımadan anlatmış. 

Kimse aç kalmasın diye iyi niyetle dikilen sadaka taşlarının yanında, bir dilenci teşkilatını anlatıyor mesela. Sarayın kutsal emanetler bölümünde yedi yirmi dört Allah'ın kelamı okunurken, Harem'de şehzadeler boğazlanıyor onun anlattığı Osmanlı'da.

Kısacası ben yazarın bu döneme gerçekçi bir şekilde ayna tutuşunu çok beğendim. Bence bu insanlarda bir farkındalık yaratabilecek bir şey. 

Şimdi kısaca sizlere yazardan okumuş olduğum üç kitaptan kısaca bahsetmek istiyorum;

Puslu Kıtalar Atlası, yazarın yayımlanmış ilk romanı. 1995 senesinde yayımlanan eser 20'den fazla dile çevrilmiş. Daha ilk kitabından yazar üslubunun farklılığı, kurgusunun sıra dışılığı ve ilginç karakterleriyle okuyucuyu kendisine hayran bırakıyor. Büyülü Gerçekçiliğin buram buram koktuğu bu romanda Anar, bizleri Osmanlı dönemindeki Kostantiniye şehrinde olağanüstü bir maceraya sürüklüyor. İlk cümlesinden okuyucusunu etkilemeyi başaran yazar, kitap boyunca insana felsefi sorgulamalar yaptırırken bir taraftan da gerçekle hayali birbiriyle harmanlayıp sizi çok başka diyarlara götürüyor. 

Kitabın ön okumasına buradan ulaşabilirsiniz.

Kitab-ül Hiyel, "Eski zaman mucitlerinin inanılmaz hayat öyküleri" alt başlığıyla yayımlanmış, yazarın ikinci kitabı. Yine Osmanlı döneminde yaşamış üç hiyelkarın hayat hikayelerini okuyoruz fakat konunun kulağa böyle sıradan geldiğine bakmayın. İcatların ayrıntılı çizimleriyle süslenmiş romanda birbirinden ilginç hikayeler yine bizleri hayran bırakıyor. Romanda okurun hoşuna gidebilecek birçok gönderme  mevcut. Yazar yine etkileyici bir sonla insanı hayrete düşürüp dumura uğratıyor, demedi demeyin.

Efrasiyabın Hikayeleri, içinde farklı temalardan farklı hikayeler barındıran, kimi hikayede korkutan, kiminde güldüren, kimindeyse hüzünlendiren bir kitap. Diğer iki kitabından farkı bence daha masalsı olması, özellikle de sonunun. Ayrıca didaktik olma özelliği de daha baskın bana göre. Bununla birlikte diğer iki roman kadar etkileyici, akılda yer edici bir kurguya sahip.

Umarım bu yazıyla yazarı biraz tanımanıza ve eserleri hakkında bir fikir sahibi olmanıza yardımcı olabilmişimdir. Şimdi sıradaki Anar kitabım Amat  ve en kısa zamanda okuyacağım. Yukarıda bahsettiğim üç kitabıyla İhsan Oktay Anar sevdiğim yazarlar arasına girdi, umarım siz de kitaplarını bir an önce keşfeder ve yazarın kaleminden benim kadar keyif alırsınız.

Yeni keşif yazılarında görüşmek üzere!

Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. Ben de henüz yazarın hiçbir kitabını okumadım ama mutlaka okuyacağım. Okurken de sık sık seni anacağım :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence senin de hoşuna gidecek ablacım, en kısa zamanda okuman dileğiylee ^.^

      Sil
  2. Mutlaka okunması gereken bir yazar.Okuyan bir daha bırakamıyor.Medyada ne yazık ki pek fazla haberi yok.Daha fazla tanınması gerek.

    YanıtlaSil