Labirentindeki General / Gabriel Garcia Marquez | Kitap Yorumu


Labirentindeki General
Özgün adı: El general en su laberinto
Yazan: Gabriel Garcia Marquez
Çeviren: İnci Kut
Yayım Yılı: 1989 (Can Yayınları, 2020)


Herkese merhaba!

Siz de en sevdiğiniz yazarların kitaplarını yorumlamakta zorlanıyor musunuz? Ben çok zorlanıyorum, devamlı "çok güzeldi, çok etkilendim" demek karşı taraf için bir şey ifade etmiyor çünkü. Yine de böyle kitapların üstüne hiçbir şey söylememek, yazmamak da beni huzursuz ediyor.

Bilen bilir artık, Marquez benim en sevdiğim iki yazardan biri. Ne yazsa okurum diyebileceğim nadir yazarlardan ve yavaş yavaş kitaplarını tüketmeye başladım. Labirentindeki General'den sonra okumadığım yalnızca üç tane kitabı kaldı. Kitaplarının hepsini okuyunca elbette Marquez okuma serüvenim sona ermeyecek. Yeniden okumalarla, farklı çevirileri deneyerek onu okumaya daima devam edeceğim.

Neyse, gelelim Labirentindeki General'e. 

"Öleceğiz!" diye bağırdı.
General keyifle onun konuşmasını taklit ederek, "Bundan daha fazla ölemeyiz," diye karşılık verdi.

Kitap, Güney Amerika'yı İspanyol sömürgesinden kurtaran ve bu yüzden de "Kurtarıcı" diye anılan Simon Bolivar'ın hayatının son döneminde çıktığı yolculuğu anlatıyor. Bu on dört günlük yolculuğu anlatırken de aynı zamanda geçmişe dönüşler sayesinde Bolivar'ın ya da adı geçen başka karakterlerin - daha doğrusu tarihi figürlerin - hikayelerini de okuyoruz.

Baştan şunu söylemem gerekiyor ki bu kitap bence kolay okunan bir kitap değil. Okuması, odaklanması zor bir kitap; olayları, hatıraları, hikayeye dahil olup sonra kaybolan kişileri takip etmesi epey zor. Eğer tüm dikkatinizi vermeden okursanız kopukluk yaşayabilir, ipin ucunu kaçırdığınız için de sıkılabilirsiniz. 

Kimin kim olduğunu, anlatılanların birbiriyle bağlantısını çözmek benim için de hiç kolay olmadı. Bu durumun büyük bir problem teşkil edip kitaptan alacağım keyfi baltalamaması için ben en baştan not tutarak okudum kitabı. Her şeyin notunu almadım elbette ama özellikle isimleri ve bunların General ile olan ilişkisini bir kağıda not ettim. Böylece bu şahısların aklımda daha iyi kaldığını da fark ettim, bir süre sonra notuma bakmama gerek kalmadı. 

Her ne kadar gerçek kişi ve olaylar anlatılıyor olsa da işin içinde kurgu da var ama okuduğunuz metnin canlı olduğunu hissediyor insan, en azından ben böyle hissettim okurken. Şöyle ki karşımda durağan, yazılıp bitirilmiş, noktası konulmuş, başı sonu belli, insana güven veren bir şekilde sabit duran bir hikâye yoktu; sanki General'in hafızasında, hatta yer yer tüm kamuoyunun hafızasında oradan oraya dolaşıyormuş gibiydim, akıntıya kapılmış bir teknedeydim, dümende Marquez vardı. Bu yüzden bu karışıklık, kalabalıklık beni korkutmadı, huzursuz etmedi. Okurken sadece okuduğum cümlelerin, gezindiğim satırların keyfini çıkarmaya baktım. Kopukluk yaşamamak, sıkılmamak için kitabı yavaş tükettim, uzun okumalar yapmadım, yaklaşık 250 sayfalık kitabı neredeyse bir haftada bitirdim. Büyük lokmalar yiyip hazımsızlık çekmek istemedim kısacası. Kısa kısa okudum, yutması kolay oldu, bu yüzden keyif de aldım, hatta tadı damağımda bile kaldı!


"...Gırtlağına kadar kana, nefrete, haksızlıklara batmış bir tarih varsa, o da Avrupa tarihidir."

" Avrupalılar, yalnızca Avrupa'nın bulduğu şeylerin dünya âlem için geçerli olduğunu, bundan farklı olan şeylerin ise hiçbir işe yaramadığını düşünürler."


General'in özellikle Birleşik Devletler ve Avrupa hakkındaki görüşleri hoşuma gitti. Simon Bolivar'ı -utanarak söylüyorum- bu kitapla tanımış oldum. Sanıyorum kendisi anti-faşist, anti-emperyalist bir kişilik, bu yüzden kendisini çok sevdim. Okuduğum bazı şeyleri Atatürk ile bağdaştırdım elimde olmadan. Özellikle suikast meselesinde gözümde direkt Atatürk'e yapılan suikast girişimi canlandı. 

Her şey bir yana, bilhassa teşekkür yazısını okuduktan sonra Marquez'in bu kitabı yazarken harcadığı emeğe hayran kaldım. Gerçek bir tarihi figürün yaşamının belli bir dönemi ancak bu kadar güzel ve dediğim gibi bu kadar canlı anlatılabilirdi, bunu da sanırım ancak Marquez gibi bir yazar başarabilirdi. Bolivar'ı tanıyan, onunla aynı topraklarda yaşayan biri olsaydım eminim Marquez'in elinden çıkan bu metni, bu eseri daha iyi takdir edebilirdim. Öyle olmadığı halde, benim takdir sınırlarımı aştığı halde bile ben bu kitabı okumaktan ziyadesiyle keyif aldım, ayrıca hem anlatım hem de olayların seyri, sonuçları beni fazlasıyla etkiledi. 

Kitapta işaretlediğim çok fazla yer oldu, güzel tespitler, dokundurmalar vardı. Bir yerde de sanki Aşk ve Öbür Cinler'e bir gönderme yakaladım, ya da sadece bende o çağrışımı yaptı anlatılan olay. Öyle bile olsa, kasten yapılmış bir gönderme olmasa da bu benim çok hoşuma gitti ki zaten Marquez bunu normalde yapan bir yazar. Gidip biraz da Aşk ve Öbür Cinleri karıştırdım, sevdiğim kısımları yeniden okudum bu sayede. 

Dediğim gibi, okuması zor, belki de herkesin, Marquez okumayı sevenlerin bile keyif alamayacağı bir kitap. Ben severek okudum ama herkese önermiyorum bu yüzden. Ön okuması mevcutsa bir beş-on sayfa okuyup kararınızı verebilirsiniz. 


"Bir daha asla aşık olmayacağım; aynı anda iki ruha sahip olmak gibi bir şey bu."



Siz Labirentindeki General'i okudunuz mu?
Hakkında neler düşünüyorsunuz?
Benimle paylaşın!

Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Ben sevdiğim kitapları anlatmakta zorlanıyorum. Çok güzeldi, çok sevdim, bitti. Halbuki beğenmediğim bir kitabı paragraflar dolusu eleştirebilirim :-)

    YanıtlaSil