Muggle Kumbarası #2 | dororo, his house, yerdeniz

 



☆Anahtar kelimeler: anime, amazon prime, netflix, mülteciler, ursula k. le guin, hayalkırıklığı 

Yazı dizisinin uzun zamandır devamı gelmiyordu, çok şey birikti, birkaç kumbara yazısıyla arayı kapatmayı umuyorum. Bu sırada blogdan çok uzak kaldım. Okuduğum, izlediğim her şeyi instagramdan paylaşıp yorumlarımı oradan şipşak yapmaya çok alıştım ama tabii blogda yazmak gibi olmuyor, bunun farkındayım. Yine de bir şeyleri hemencecik yapmak bazen insana daha cazip geliyor sanırım, ben de o bazen dönemlerinden birindeyim korkarım. 

Neyse, son zamanlarda izlediğim muhteşem bir animeden, beklemediğim bir şekilde beni etkileyen bir filmden ve beklediğimi bulamadığım bir seriden bahsetmeye geldim bu sefer.

Uzuuun zamandır anime izleyememekten yakınıyordum her yerde, herkese. Bir sürü de güzel öneri alsam da bu öneriler Netflix'de olmadığı sürece elim gitmiyordu. Çünkü Netflix'in kolay erişilebilir olmasına çok alıştım, tarayıcıdan bir şeyler izlemeye inanılmaz üşeniyorum. Uygulamada yoksa, izlemek isteme hevesim de kaçıyor söz konusu materyali. Neyse efendim, amazon prime'ı duymuşsunuzdur belki. Amazon'un premium üyeliği bu kısaca ama bunu aldığınızda kargolarınız ücretsiz ve prime ürünleri için hızlı oluyor hep, bir de prime video'dan içerik izleyebiliyorsunuz. Burası Netflix gibi bir platform, Amazon'un kendi orijinal yapımları da var, farklı, çeşitli dizi filmler de bulmak mümkün. İlk ay da denemek için ücretsiz bu üyelik. Ben de merak edip deneyeyim dedim, sırf bu prime video'daki içerikleri merak ettiğimden aslında. 

Çok bir şey yok. Seinfeld olması beni mutlu etti. Bir de güzel animeler var. Bunlardan biri de Dororo. Dororo daha önce adını duymadığım, hiç bilmediğim bir animeydi, prime video'da anime avına çıktığımda gördüm, konusu hoşuma gidince şak diye başladım. İlk bölümden izleyiciyi içine çeken, sonuna dek kendini ilgiyle, merakla, heyecanla ve daha bir sürü duyguyla izleten bir anime. Aslında 1960lı yıllarda uyarlanmış mangasından, bu da o versiyonun yeniden çekimi. Eskisini izlemedim tabii karşılaştırma yapamam ama bu 2019 yapımı Dororo benim çok çok hoşuma gitti. 

Konusu şöyle: bir derebeyi olan Kagemitsu Daigo ülkesinin refahı için (?) iblislerle bir anlaşma yapar ve bunun sonucunda yeni doğan oğlu organları ve iskeleti eksik bir şekilde dünyaya gelir. Bu iblisler de ülkenin dört bir yanında serbestçe dolaşmaya başlar. Daigo bu "eksik" bebeğin yok edilmesini ister fakat ebe(?) bebeğe kıyamaz ve onu bir sepetin içinde göle bırakıverir. On altı yıl sonra küçük bir çocuk olan ve yollarda yaşamak zorunda kalan Dororo ile adı artık Hyakkimaru olan bu gencin yolları kesişir. 

Yer yer şaşırtan yerleri de oldu. Anime açlığımı gerçekten giderdi. Hemen bitmesin diye günde bir bölüm bir bölüm izledim. Benzerleri varsa ve bilmiyorsam n'olur aydınlatın. Bu tür animeler seviyorsanız, hani geçmişte geçen, fantastik öğeler barındıran, duygudan duyguya savuran türden, bence kaçırmadan izleyin. 



Geçen akşam çoktandır film izlemediğimizi fark ettik çünkü ben ayrı dizilere daldım, annemler ayrı dizilere daldılar. Bir araya gelince, ortak bir dizimiz de olmayınca, hadi film izleyelim artık (bir zahmet) dedik. Netflix'de orijinal yapımlar böyle kocaman kocaman çıkıyor ya ana sayfada, işte onların en başındakini konusunu monusunu okumadan açtık, şansa kadere deyip izlemeye başladık. Filmin adı His House'du. İzlemeye başlayınca filmin fragmanını önceden izlediğimizi fark ettik, listeye atıp unuttuğumuz yüzlerce filmden birisiydi. İyi denk geldi deyip mutlu olduk, izlemeye devam ettik.

Film, bir ailenin ülkelerinden ayrılmalarıyla başlıyor, elbette zorunda oldukları için. Botlarla denizi geçiyorlar, İngiltere'ye kadar geliyorlar. Bu yolculuğu görmüyoruz, ekran denizin ortasında kararıyor, göz açıp kapanıyor, İngiltere'deler. Burada devlet (sanırım?) çiftimize bir ev tahsis ediyor. Filmin başında ikisinin yanında olan çocuklarını İngiltere'de göremiyoruz, onu kaybetmişler. Çift bu evde yeni bir hayata başlamaya çalışıyor ama evde bir sorun var. Sesler, görüntüler... Bir acayip. Bir de işin içinde adaptasyon sorunu da var. Fena.

Korkunç, insanı geren sahneler var ama bu bir korku filmi değil, bu beklentiyle başlamayın izlemeye bence. Biz bu düşünceyle başladık gerçi ama yine de hayal kırıklığına uğramadık çünkü yorumlayarak izledik zaten filmi. Mülteciler, zorunlu göç, memleket hasreti filan söz konusu olunca meselenin daha derin olduğunu sezdik. Bilmiyorum bu spoiler sayılır mı, umarım sayılmaz, çünkü filmi korku filmi diye izlemeye oturanlar sonra hep kötü yorumlar yapmışlar. Bunu bilerek izlemek belki filmden alacağınız keyfi de olumlu yönde etkiler diye düşündüm. Sosyal mesajı olan, birazcık yorumlamayla neyin ne olduğu daha iyi anlaşılan, sembolik olayların döndüğü filmleri seviyorsanız bence izlemelisiniz. Ben çok etkilendim, hoştu.


Gelelim bu yılın en büyük hayal kırılığına... Aynı hayal kırıklığını bir de Stephen King'in Kara Kule serisinde yaşamıştım; daha ilk kitaptan beklediğimi bulamamış ve seriye devam etmemiştim. O seride benim için sorun olan şey ne anlatıldığını anlamamamdı. Çok komik geliyor kulağa ama gerçekten ne olduğunu, ne okuduğumu bir türlü anlamıyor, odaklanma sorunu yaşıyordum bu yüzden. Çok kötü bir okuma deneyimi olmuştu benim için, hatırlamak dahi istemiyorum.

Neyse, Yerdeniz'de sorun bambaşka. Yerdeniz Büyücüsü Kitap Yorumu isimli yazımda serinin ilk kitabıyla ilgili görüşlerimi yazmıştım. Bu yazıda, kitapla ilgili olumsuz düşüncelerimden de bahsetmiştim. İlk kitapta en büyük sorun bence evrenin yeterince detaylı bir şekilde anlatılmaması, zaman-mekan-karakterler ve olaylar hakkında ayrıntılı bilginin kurguya yedirilerek okuyucuya verilememesiydi. Bilgiler satır aralarında şipşak veriliyor, okuyucunun bunu aklında tutması bekleniyor gibi. Ki bu bilgiler de evreni gözünüzde canlandırıp içselleştirmenize yaramıyor pek, en azından bende işe yaramadı, kuru bilgi olarak kaldı bunlar. 

Olumsuz diğer şeyleri o yazıdan okuyabilirsiniz. 

İkinci kitap Atuan Mezarları, üç kitap arasından en sevdiğim olmuş meğer, üçüncüyü okuyunca anladım. Atuan Mezarları ilk kitaptaki ana karaktere değil, başka bir karaktere odaklanıyor ve onun kendini bulma hikayesini okuyoruz. Bu bir kadının kendini tanıması, keşfetmesi ile ilgili bir hikaye olduğu için bilhassa ilgi ve keyifle okutuyor kendini. Daha az olaylı, ama anlattığı hikaye okunmaya değer.


Üçüncü kitap için çok ümitliydim ama umduğumu asla bulamadım. Detaysızlık problemi bence burada daha üst düzeydeydi. Ben okurken inanılmaz sıkıldım, çıkış noktası ilgi çekici olsa da bu konuyu işleyiş tarzı, hikayenin temposu hiç hoşuma gitmedi. Bir kere En Uzak Sahili ben, fantastik bir kitap olarak değil de didaktik bir metin okur gibi okudum. Her diyalog ders çıkarmamız gereken konuşmalar, özlü sözlerle doluydu sanki. Bunlar beni çok sıktı çünkü bu tür şeylerin böyle katıksız bir şekilde sunulmasındansa kurguya yedirilmesini, alttan alta okura hissettirilmesini seviyorum ben. 

Yazarın hep yaptığı bir şey olduğunu düşünmüyorum (Rüyanın Öte Yakası kitabını okuyup çok beğenmiştim) ama ben bu üç kitapta yazarın hikayeyi okura belli bir mesafe koyarak anlattığını düşünüyorum. Kendimi hikayeye kaptıramamam ve bir türlü o dünyayı gözümde canlandıramamam bu nedendendi bence. 

Üstüne, şaşırtıcı, merak uyandırıcı, ters köşe etkisi yaratan unsurlar konusunda da zayıftı bence Yerdeniz. Dediğim gibi benim için fazla didaktik kaldı, fantastik yönü yeterince etkileyici değildi bana göre. 

Seriye bu yüzden devam etmeyeceğim ki zaten bu üç kitaptan on sekiz yıl sonra yazar seriye devam kitapları yazmaya başlamış. Odak noktası da değişmiş bildiğim kadarıyla serinin. Dolayısıyla ilerde belki devam ederim ama şimdilik Yerdeniz benim gözümde bitti (her iki anlamda da). 

Şansımı Narnia ile denemeye karar vermek üzereyim, bakalım...


Siz bu aralar neler yapıyorsunuz?

Neler okuyor, neler izliyorsunuz?

Benimle paylaşın! 

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Yerdeniz hakkındaki fikirlerine üzüldüm. O kadar övülüyordu ki ben de okumayı düşünüyordum. Sanırım biraz daha erteleyeceğim.

    Netflix bizi rahata nasıl alıştırdı. Benim de şimdi internetten bir şey izleyesim gelmiyor. Neyse ki Netflix'te izlemek istediğim daha çok içerik var. Onlar bitince yeni mecralara dalarım artık :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yerdeniz beni de üzdü, ne yalan söyleyeyim. Hevesim kursağımda kaldı resmen. Umarım sende aynı etkiyi yaratmaz Şule abla :')

      Sil